Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

27 Mart 2013 Çarşamba

Arjantin Notları, El Calafete, 19 Mart 2013

Şaka gibi ama, sabahları herkes pek bir şen şakrak kahvaltıya iniyor... Niye bizi yormuyorlar?? Alışık değiliz!!!



Kahvaltıdan sonra 4x4'lerle Calafate tepelerine çıkacağımız programa hazırım. Hele ki bu çekerler beni çok heyecanlandırıyor. Afrika'ya giden bütün arkadaşlarım sürekli olarak bu araçlarla seyahat ettiklerinden, ben niye daha binemedim diye bayağı bir bozuluyordum.... Amma velakin öyle bir çekere bindik ki, büyük olasılıkla ilkizdir.. Oley oley oley:))




Aracın aslı kamyon. Tekerlerini değiştirmişler, içine otobüs koltuklarından koymuşlar ve işte karşınızda El Calafete Turizm....

Ama bunlar vallahi salak... Baktılar iş yapılıyor, baktılar tek tabanca, hemen Öz El Calafete Turizm, Hakiki El Calafete Tourism diye en az üç yeni şirket kurmalıydılar. Yapılmamış....

Veya; otobüsten inip teleferiğe bindiğimiz yerde ne bir tuvalet - aç bir çukur, koy kapıya bir adam, iki peçete, tuvaletlerin duvarına, Bulmak istediğin gibi bırak yazısı,  bir de döner kapı, girenler/çıkanlar, paraya para demezlerdi, ne de ıvır zıvır dükkanları vardı. Elinde termos ve karton/plastik bardaklarla çay/kahveciler de yoktu mesela....Çok şaşırdım... Elinde dürbünle - otoyollarda simit, çiçek, su yerine - 15 pesoya aşağı baktıranları da göremedim....

Ama, otobüs şöförü gencin teleferiğe bindirirken/indirirken teleferikci, elinde poşetlerle atık toplayıcı, yukarıda tek noktada çay/kahve ikram edici olduğunu gözlemledim ve yukarıda yazdıklarımdan utandım.



Yukarıda çok farklı bir dünyayla karşılaştık. Üç milyon yıllık bir jeolojik geçmiş. Sular altındaki bu bölgenin asırlar boyunca uğradığı değişiklikler canlı canlı önümüzdeydi. Ay vadileri, Lago Argentina gölünün inanılmaz manzarası, And condorları, estancias olarak adlandırılan elli bin hekrarlık çiftlikleri merkezden sadece on bir kilometre yükseklikte izlemek çok keyifliydi.




Otobüste yanıma bir adamcağız oturdu. Tabii Türkçe oralarda konuşulan hiç bir lisana benzemediğinden, nerelisiniz diye sordu Portekizli olduğunu öğrendiğimiz o zat. Türk dedik. Geçtiğimiz yıl Ağustos ayında on üç kişi memleketimize gelmiş. İstanbul'dan girip Diyarbakır'dan çıkmışlar. Ramazan'da gelmişler.... Ne yiyecek, ne içecek bulabildik dediler, gülüştük:)) Lizbon'da soyulduğumu söylemedim... soyan o değildi zira!!!!

İki saatlik bir gezintiden sonra yine teleferikle aşağı iniş, araçla otellere dağılış, keyifli bir öğlen yemeği, benim sigara molam..... ve havalimanına transfer. İstikamet Ushuaia.... Dünyanın en güneyindeki şehir... End of the world...

Ama ben niye bu kadar heyecanlıyım????

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder