Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

28 Şubat 2015 Cumartesi

Tenerife, II.Bölüm

Tenerife'deki son günümüzü anlatmadan önce "karnaval" üzerine kısa bir açıklama yapmak istedim.

"Karnaval, eski zamanlarda Hristiyanların büyük perhizden hemen önceki günlerde gerçekleştirdikleri şenlik ve eğlence. 

Latince "carnem levare", yani etten mahrum kalmak anlamına gelir.

Paskalya yortusundan önce 40 gün süreyle kırmızı et yenmeyen bir tür oruç döneminin arefesinde yapılan, aslında kilisenin karşı olduğu, putperestlik döneminden kalma bir gelenek. Tarih boyunce bir çok kez kesintilere uğramasına, yasaklanmasına rağmen, bugün dünyanın çeşitli yerlerinde kutlanmaya devam etmekte."

Bugün 100 yaşında olduğu tahmin edilen Dragon/Ejderha Ağacını görmeye gideceğiz.

Bu ağaçlarda "yaş halkaları" yok. Dalları 10 yılda büyüyüp sonra kuruduğundan, ağacın yaşı bu dallar sayesinde anlaşılabiliyor. İnsan neler öğreniyor!!!

Ben Ejderha ağaçlarının bir tek Yemen Sokotra Adası'nda yetiştiklerini bilirdim, yanlışmış. Ancak bu adadakilerin türleri daha değişik. Hangisi daha güzel diye soracak olursanız, Yemen'dekiler derim kendi adıma.


 Bu Tenerife türü Dragon ağacı.



Bu da Sokotra Adası'nda yetişen.

Bölgeden kamerama yansıyanlar.







Balkonlar, çiçekler, dar sokaklar ve ben.....




Adanın en dramatik şehirlerinden biri olan La Laguna'ya doğru yola devam ediyoruz.

Ama daha öncesinde dünyanın en büyük volkanik mağarası olan "Rüzgar Mağarası" ziyaret edilecek. Ama edilemedi :)) Bir sebepten dolayı kapalıymış.


Ama pembe çiçeklere sarılmış şu eski kapıyı çekmeden dönemezdim.

La Laguna'ya doğru ilerlerken La Orotava vadisini çok yakından gördük. Kapkara lav toprağının üstünde dönümlerce muz plantasyonları vardı.

Sahildeyiz. Manzara şaşırtıcı. Büyüleyici.






Lav denizinin suyla buluşması... İzlanda'dan sonra gördüğüm en güzel manzaralardan biriydi. Lanzarote Adası'nda çok daha güzellerini gördük ama.


Doğa sevenler için keyif rotası.




Bu iyi düşünülüp hayata geçirilmiş tünelden geçerek Santa Cruz'a geri dönüyoruz. Ünlü İspanyol mimar Calatrava'nın yaptığı müzikholü göreceğiz.

Çok kıskandım. Çok üzüldüm. Çok bozuldum. Avuç içi kadar adada böyle bir mekan; böyle bir mimari; klasik müzik konserleri; festivaller.

Burası 2003 yılında hizmete girmiş. Yapılmasına ve mimarının Calatrava olmasına çok önce karar verilmiş; ancak bu ünlü mimarın belirttiği bedelin hep çok üstünde fiyat çıkarmasından  ertelenip durmuş.

Binanın kendisi 6741 metre kare. 15000 metre karelik bir alana yayılmış.



Denizin üstündesin. Tavana çok değişik biçimde monte edilmiş "perde", "kapı"lar var.. Kapandığında giriş bölümünde çeşitli etkinlikler yapılabiliniyor  (1200 kişilik kokteyl, 900 kişilik Banquet) Büyüklüğü 1200 metre kare.



Önünde saygıyla eğildim.


Mimar dış duvarları yukarıda görüldüğü gibi Gaudi usulü seramik benzeri malzemeyle kaplamış. İlginç olan, bu kaplamaların blok blok olması ve her blokta her bir seramik parçasının aynı yerde olması... Bunu nasıl gerçekleştirmiş, kimse açıklayamıyor.


Ana konser salonunun kubbesi bir volkanı andırıyor.


Ana konser salonu. Sahnesi 380 metre kare. 1526 oturma yeri mevcut.


Sağlı sollu yan duvarlardaki orglar. 72 org 3835 borudan oluşmuş.


Oda orkestraları için düşünülmüş salon. Sahne büyüklüğü 150 metre kare. 422 koltuğa sahip.

Böyle bir yapıyı tabii ki kıskanırım.

Öğlen yemeğimizi binanın denize açılan bölümünde aldık. Güzel, keyifli ve uzun bir yemekti.

Akşam, karnaval döneminin artık bittiğini ve doğanın yenilendiğini sembolize etmek üzere sardalye şeklinde korkuluğun yakılacağı "Kül Çarşamba", "Ash Wednesday" törenlerine katılmadan önce Santa Cruz'da kısa bir gezinti yapıp otelimize geri döndük.



Binanın fuları ne kadar şık bağlanmış ama...


Ben akşam sardalyenin yakılışına gitmedim. Ama gürültüsü, havai fişek görüntüleri odamın penceresinden içeri doldu.

Tenerife Adası bitti. Yarın, o adalar topluluğunun içinde benim en çok etkilendiğim Lanzarote Adası'na uçacağız.

Burada konakladığımız Hotel Silken Atlantida güzel, temiz, aklı başında bir şehir oteli.

İyi kalın, sağlıkta kalın.



27 Şubat 2015 Cuma

Barselona ve Tenerife

Santa Cruz Karnavalı'nı izlemek üzere Barselona üzerinden Tenerife'ye gidiyoruz.

Hava alanında 4 saate yakın bekleme süremiz olunca şehre indik. Yol, otobüsle 20 dakika sürüyor.

Şehri tamamen gezmem mümkün olmadığından, tercihimi Gaudi'nin evlerinden yana kullandım. Barselona'ya zaten çarpıldım; evler beni iyice serseme çevirdi.

Böyle bir mimar olmak isterdim. Çok alçak gönüllüyüm, değil mi... Bir aralar da Fellini gibi bir yönetmen olamadığım için üzülmüştüm. Fellini yani...

Hiç bir bilgi aktarımı yapamadan sadece fotoğraflarla Barselona'da bir cadde ve evler.




Berlin'i yazarken, sürekli eksikliğini hissettiğim binalar bunlardı işte.



Aynı binanın sadece 1 metre farkla objektife yansımış hali.




Bir insanı bu tür şeyler üretmeye yönelten sebepler nedir diye düşünmeden duramıyorum. Şaşırtıcı, kışkırtıcı, muzip.


Bana kalsa o caddeyi sonuna kadar yürürdüm. Ancak vakit yok. Bir banka oturup insanları seyretmek istiyorum. 

Modernlik; mutluluk; canlılık; renkler; kalite. Çocuklar. Tapas barları.... 

Vakit çok kısıtlı. Geldiğimiz otobüsle geri döndük. 

Iberia hava yollarının kardeş kuruluşu Air Europa ile yaptığımız Tenerife uçuşu 3.30 saat sürdü. İspanya'ya 1000 kilometre; Fas'a sadece 100 kilometre uzaklıktaki Mutlu Adalar diye de adlandırılan adalar topluluğuna adım attık. 

Ana karada Türkiye'ye göre -1 olan saat farkı, adalarda -2 oluyor. 

Sabahın 5'inden beri yollarda olduğumuzdan doğrudan otelimize gidip odalarımıza çekildik. 

Yeni güne El Teide Ulusal Parkı'nı gezerek başladık.

3718 metreyle El Teide İspanya'nın en yüksek dağı ve evet, ana karada değil. Aktif bir volkan. 80 metre çapında ağzı var.

Eski Roma çağlarında yüksekliği daha az, rengi daha açık ve tepe noktası daha yuvarlaktır. Orta Çağ'da meydana gelen büyük bir patlama sonucu akan lavlar dağın bugünkü oluşumunu ve yüksekliğini şekillendirir. 1798 yılında gerçekleşen son büyük patlamada bir çok yeni volkan ağzı 3 ay boyunca lav püskürtmeye devam eder. Neticede adanın batı kısmı çorak arazı haline dönüşür.

Tenerife'nin ilk yerleşikleri kırsal alanlarda yaşayan Guanches yerlileri. El Teide bu yerliler için, "Axis Mudi" veya bulutların üstündeki kutsal dağdı. Yaz mevsiminde otlatmak amacıyla sürülerini kollayan köpekleriyle birlikte dağın zirvesine çıkar ve orada kalırlardı.

Kanarya Adaları'nın Kastilya Krallığı tarafından fethedilmesinden sonra özellikle El Teide çeşitli bilim adamlarının neredeyse istilasına uğrar. Dağın yüksekliği, modern botanik çalışmaları, ilk harita hazırlanışı ki halen kullanılmaktadır, hep bu dönemlerde ortaya çıkmış.

2500 metrede kurulmuş bir teleferikle zirveye biraz daha yaklaşabiliniyor. Ancak yükseklikten etkilenmemek adına biz daha ileri gitmedik. Zaten teleferikten zirveye çıkmak için de özel izin gerekiyormuş. Orada profesyonel dağçılık ve tırmanış devreye giriyor.

Ulusal parka çok güzel bir dağ yolundan geçilerek varılıyor. Belirli bir yükseklikten sonra bulutların üstüne çıkıyorsunuz. Güneş kendini gösteriyor. Bu yüzden de her tür gözlemler için çok uygun bir yer. Büyük bir gözlem evi de mevcut.



İnsanlar yaşlı, genç, çoluk çocuk akın akın yürüyüş yapmak için buraya gelmişlerdi. Arabalarını belli noktalarda bırakıp, yürüyüş kıyafetlerini giyip, ellerinde bastonlarıyla gözden kaybolup gittiler. Şaştık şaştık kaldık!!!


Bir dinlenme noktasının girişine yerleştirilen aynadan parkın en çok fotoğraflanan El Roque Cinchado yansıması.




Jeolojik fantezi diyorlar bu kaya oluşumlarına.

Bu olağanüstü parkın 2007 yılından beri Unesco Dünya Mirası listesinde olduğunu yazıp yola devam edeceğim.

Dönüş yolunda trafik bisikletliler yüzünden oldukça yoğundu. Karşımıza bir de ata binen küçük grup çıktı. Görmeye hiç alışık olmadığımız manzaralar.

İstikamet La Orotava.

Orotava adanın kuzeyinde bir tepenin üstüne kurulmuş ufak bir yerleşim. El Teide'den akan lavlar bölgenin vadisini oluşturmuş. Bu meyilli arazide bol bol muz plantasyonları ve asmalar gözümüze çarptı.

Tenerife'nin en aristokrat şehirlerinden biri olma özelliğini taşıyor. Rönesans stili binalar, kiliseler görülmeye değer yerleri.




Öğlen yemeğimizi bu ara sokaklardan birinde karşımıza çıkıveren lokantada aldık.


Bütün evlerin bir orta avlusu var. Yukarıdaki fotoğraf da yemek yediğimiz yere ait. Çok çok güzeldi.


İç bölüm ve bizim grup. Yemekler de sunum da çok güzeldi. Nasıl ismini almadan ayrılmışım, bilmiyorum.



Tuvalet kapıları.

Karnaval coşkusu bu minik yerleşimi de fazlasıyla sarmış... Yollarda yürüyüşe katılacak renkli kişilerle karşılaştık..


Bu fotoğraf için Pembegül'e çok teşekkür ediyorum.


Hiç birimiz ortadaki "bayan" kadar renkli ve alımlı değildik...


Sevgili Bengi.




Dükkanlara yansımamış bir karnavala karnaval denmez.


Bu güzel balkonu da fotoğrafladıktan sonra Santacruz'a geri dönüyoruz. Heyecanla beklediğimiz karnaval döneminin artık sona erdiğini haber veren "Yağlı Salı" "Mardi Gras - Fat Tuesday gününde yapılacak geçit törenine gidiyoruz.

Bize hep aynı şey söylendi: Rio Karnavalı'nın adı var. Reklamı çok iyi yapıldığından o kadar ilgi çekiyor. Orayı görmediğimden hiç bir olumlu/olumsuz yorum yapamayacağım. Ama gördüklerim hiç te fena değildi. Üstelik memlekerimize Rio'ya göre çok daha yakın. Dolayısıyla da çok daha ucuz.

Bu kadar mı olaysız, hoş görülü, renkli, neşeli bir geçit olur... Toplam bir düzine polis ya vardı, ya yoktu. Hiç bir taşkınlık olmadan 3 saatten fazla süren bir yürüyüş yapıldı ve bitti.

Görseller.




Renk cümbüşü.


En önde çocuklar... yürüyen, pusette, kucakta.




Bu fotoğrafı çeken ve kullanmama izin veren Pembegül'e çok çok teşekkür ederim.


Michael Jackson kalabalık ve kirlilik fobisiyle harika bir karakterdi. Korumaları en az kendisi kadar etkileyiciydiler.


Böyle bir tip.


Yine çocuklar. Renkli, güzel kızlar.




Seyirciler


Ve karnaval yorgunluğunun fotoğrafı.

Biz fotoğraf çekmekten, hangisine bakacağımızı bilememekten yorulduk, kortejdekileri düşünemiyorum bile....

Yürüyerek şehir merkezindeki otele döndüm.

Bu güzel adada bir gün daha geçireceğiz.

Sürecek.....