Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Bilbao Slideshow Slideshow

Bilbao Slideshow Slideshow: TripAdvisor™ TripWow Bilbao Slideshow Slideshow to Portugalete, Bilbao and Hondarribia. Stunning free travel slideshows on TripAdvisor

6 Mayıs 2014 Salı

Hondarribia, San Sebastian

Yolculuğumuz Bask kıyılarının en doğu noktasına doğru devam ediyor.

Bir buçuk saatlik bir yolculuktan sonra Guipuzcoa kıyılarının en güzel noktalarından birinde bulunan şirin ve pitoresk liman kasabası Hondarribia'ya varıyoruz. Burada denize dökülen ve Fransa ile doğal bir sınır oluşturan Bidassoa Nehri'nin karşı yakasındaki Fransız Hendaye kasabasını görmek mümkün. Fransızlar, benzin fiyatları İspanya'da daha ucuz olduğundan benzinlerini bu ülkeden alıyorlarmış. Gece yaşamı da yine Fransızlar sayesinde daha da canlanıyormuş.


Asansörle yukarı eski şehre çıktığımızda karşımıza yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi bir sürü çocuk ellerinde paketlerle asansörü bekliyorlardı. Meğer Vaftiz Töreni varmış, oradan dönüyorlarmış.

Hondarribia çok güzel bir kasaba. Tam benlik :)




Kendime de şaşmıyor değilim. Dar sokaklar, arnavut kaldırımlı caddeler, eski evler, kapılar ve pencerelerden hoşlanan ben, nasıl oluyor da modern bir bina karşısında kendimden geçiyorum.


Bu yerleşimde özellikle ferforje balkon korkulukları muhteşemler.



Yukarıdaki fotoğraftaki leke yağmur damlası!!! Bu canım kasabadan bir anda bastıran yağmur yüzünden maalesef vaktinden önce ayrılmak zorunda kaldık.

Fotoğraf makinemi güvenceye aldıktan sonra fotoğraf çekmeyi başarabildim ama. Bırakamazdım.



Kırmızısını, mavisini, morunu görmüştüm de, hiç buradaki kadar yeşile boyanmış kapı, pencere ve balkon korkuluklarına denk gelmemiştim..



Koca koca donları en ön sıraya asmakta hiç bir sakınca görmüyorlar!!



Buralarda dolaşırken, fotoğraf çekerken, Allahım iyi ki geldim, iyi ki buraları gördüm diye söylendiğimi tahmin ediyorsunuzdur artık....



Favori iki fotoğrafla bu güzel kasabaya hoşçakal diyorum.

San Sebastian bütün grubu inanılmaz hayal kırılığına uğratan bir şehir oldu. Marmaris veya Kuşadası'na bir kaç tane Haydarpaşa Garı tipi bina kondurun; sonuç San Sebastian olur.... İspanya'nın en pahalı 3cü şehriymiş. Yerel rehberimiz yemek yediğimiz yer için, ben bir bira içmek için bile buranın kapısından içeri giremem, demişti.

İspanya'dan ders alalım, sahillerimiz bu kadar yüksek binalarla doldurmayalım derken herhalde insanların aklında burası vardı.

Hiç sevmedim.

Zaten çektiğim fotoğraf sayısından da belli!!


2016 yılında Avrupa Kültür Başkenti olacakmış.



İlginç gelen nadir yerlerden biri. Bu binalar bir meydanı çepeçevrelemiş. Eskiden burada boğa güreşleri yapılırmış. Bu kapılar da o zamanların localarıymış. Üstlerindeki numaralar da localara aitmiş. Boğa güreşleri yasaklanınca, "arena" diyelim, binaya çevrilmiş, numaralar üstünde bırakılmş.


San Vincent Gotik Kilisesi.




Eski şehre bakış.


Ünlü 1350 metre uzunluğundaki Bask kıyısının en ünlü plajı Playa de la Concha'nın kenarındaki Paseo de la Concha kordunu.


Pitoresk limanındaki illa ki yeşil ve mavi olan tekneler.


Eskiden Casino olan Belediye Binası.


Sayfiye şehrinde sayfiye evlerinden biri!!! Aslında buraya o ultra modernlik çok yakışırmış ama yapılmamış.

San Sebastian benim için işte yukarıdaki paylaştığım fotoğraflardan ibaret bir yer oldu. Hiç ama hiç sevemedim.

Müzeler ve Gurme turum bitti. Tekrardan ülkeye dönme zamanı. Geziyi düzenleyen Koptur'a, rehberimiz Cenk Bulut'a teşekkürler ve sevgiler.

Bir sonraki gezimde buluşana kadar iyi kalın, sağlıkta kalın.


ÖNEMLİ NOT: Yazılarıma yapılan notları, bildirim gelmediğinden çoğu zaman çok geç okuyorum. Bu sebeple özür diliyorum. Ama okur okumaz da mutlaka yanıtlıyorum. 

5 Mayıs 2014 Pazartesi

La Rioja Bölgesi; Orta Çağ Kasabaları; Ultra Modern Binalar

Yolculuğumuz Bilbao'nun güneyinde, La Rioja bölgesinde devam ediyor. Yine inanılmaz doğa manzaralarının içinden geçiyoruz.

La Rioja denince akla şarap gelmekte. Burası önemli bir kırmızı şarap bölgesi. Güneyinde Ebro nehri ile sınırlı ve 150 kilometre uzunluk ile 50 kilometre genişliğindeki bir alanı kapsamakta. 1991 yılında prestijli "Denominacion de Origen Calificada" kategorisine yükselen Rioja şarapları, İspanya'da Priorato ile bu sınıflandırmaya layık görülen sadece iki şarap bölgesinin ilkidir.

Bilbao etkisi olarak adlandırılan modern mimariye yönelim, Rioja'da yansımalarını bularak bu bölgenin görünümünü ve kaderini değiştirmiş.

Guggenheim müzesi mimarı Frank O. Gehry'nin İspanya'da tasarladığı ikinci şaheser olan Marques de Riscal'in beş yıldızlı otel-şaraphane binası mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.




Şarap şişelerinin renklerinden esinlenmiş. Acaip, şaşırtıcı, büyüleyici bir bina.


Otelden çok ayrı bir yerde duvar süslemesi.

Fotoğraf aldıktan sonra bölgenin başkenti Laguardiya'ya doğru yola devam ediyoruz.


Laguardiya surlarla çevrili bir Ortaçağ kasabası. Neredeyse bütün evlerin altları şarap mahzeni. Bunların sayısının 300 den fazla olduğu bilinmekte. Trafiğe kapalı daracık, labirent gibi  kaldırım taşlı sokakları, tarihi binalarıyla Lagardiya.





Bir şarap evinin tabelası.



Meydan saati.



İki kapı detayı.




Üç farklı balkon.

Fotoğraf çekerken gözüm hep yükseklerdedir. Duvar üstleri, çatı katları, ağaçların en yüksek tepeleri. Eğer başımı aşağı indirmeyip aşağıdakileri kaçırsaydım, eminim sonradan çok üzülürdüm.




Fermuarı, patlamış yeri, kulpu ve eskimiş deri görünümü.... Bir ağır metalden neler üretilmiş.


Koko Riko tarafından tasarlanmış, "insanın seyahate çıkarken ihtiyaç duyacağı şeyler" düşüncesiyle ortaya çıkan çalışma. İki ayrı "sehpa" üzerinde yağmurun altında en ince detaylara kadar düşünülmüş heykelcikler.

Böyle bir ortaçağ kasabasından ultra modern cam strüktüre ışınlandık....  Dev Bodegas Baigorri şarap tesisi ünlü Bask mimar Inaki Aspiazu tarafından tasarlanmış.


Bina bir gemi gibi. En üst kattan içeri girdiğinizde sizi dört bir tarafı tavandan tabana camla çevrilmiş en az 1000 metre karelik bir boş alan karşılıyor. Bir acaip derinlik hissi. Camlarda mekana uygun büyüklükte tesisin adı yazılmış. En önde sadece üç adet kırmızı deri koltuk; ve ortalarda bir yerlerde dümdüz, upuzun bankların dışında hiç bir şey yok.





Giriş kapısının tam karşısında bir başka kapı. Dimdik merdivenler ve bağlar.


Genç bir bayan hem anlattı, hem de gezdirdi.

Bir kat aşağı inip "ofis" ve satış bölümünü gördük. Orada bölge şarapçılığı hakkında bilgilendirildik.





Yukarıdaki fotoğraftaki bölümü gördüğümde, bize ne zaman tüplü uzay kıyafetleri giydirecekler acaba, diye düşünmeden edemedim!!

Her katta ayrı bir işlem yapılıyor. İnsan eli neredeyse hiç değmiyor. Tamamen yer çekimi kanunlarına göre tasarlanmış. Yani yapay basınç yok!!


Pahalı olduğundan sadece iki tane ahşap fıçı var.

Şişeleme kısmına sokmadılar. Eğer girebilecek olsaydık işte orada tamamen strerilize kıyafetlere bürünmemiz gerekecekmiş.

Katları dolaşa dolaşa sonunda en alt kata vardık. Loş, neredeyse karanlık bir yerde uzun bir köprüden geçtik; karşımızda kapalı kocaman bir kapı. Kapı açıldı, lokantasındayız. Yine dev bir alan. Çok yüksek tavanlar. Sıvası atılmamış tavan ve duvarlar; o kadar ki çoğu yerinde delikler duruyor. Saymadım ama, en fazla on beş, yirmi masa vardı.

Girişin soluna bir oturma grubu konulmuş.


Yerler yukarıda da görüldüğü gibi son derece sıradan seramikle kaplanmış. Duvarların bir bölümü de ahşap görünümlü; lambri gibi.


Tavanda sıva yok.


Duvarın bir kısmı da yine sıvasız. Delikler ortada.


Sanki her masaya on beş metre kare yer düşmüş gibi.....

Lokanta kısmında sadece en önde cam kullanılmış. Yine boydan boya. Görülen manzara da en üst kattakinin aynısı. Bağlar.

Ve burada yediğimiz yemekler. Mekana bu kadar uygun bir mönü olamazdı...


Portakal ve çilek arasında roka. Acı ile tatlının dayanılmaz uyumu olan bir salata.


İstridye tabağında okyanus balığı. Önümüzde de şarap bardaklarımız. Her yemekle şarap ve bardakları değişti tabii ki.


Tatlıdan önce bir şey daha yedik, ama artık utandığımdan fotoğraf çekmemişim....  Tatlılarda böyle jölemsi şeyleri çok kullanıyorlar. Bir de milföy hamuru her şeyin içinde. İçinde balık da pişiriyorlar, tatlı da.

İspanya'nın Bask bölgesinde, hem de kasabalarında, köylerinde bu kadar modern binalar olduğunu söyleselerdi, inanmazdım.

Kahvelerimizi de içtikten sonra tekrardan en üst kata çıkıp buradan ayrıldık.


Bağların arasından geldiğimiz yol.


Son gezi yerimiz Briones kasabasında bulunan Dinastia Vivanco Museo del Vino; yani Şarap Kültürü Müzesi.

9000 metre kare kapalı bir alanda kurulmuş bu müze, Unesco tarafından 2006 yılında yılın müzesi seçilmiş. İçinde şarap yapımının sosyal ve kültürel önemini anlatan eserler bulunmakta.



Bir havuz, bir duvarı çerçeve biçiminde yapılmış, görülen manzara da gerçek. Çini vs değil.


Aynı havuzun bir başka köşesi.


Bu da başka bir havuz.





Bahçeden görüntüler.

Yine çok keyifli geçen bir günün sonunda Bilbao'ya dönüyoruz.

 Sırada Hondarribia ve San Sebastian gezileri var.

İyi kalın, sağlıkta kalın.


ÖNEMLİ NOT: Yazılarıma yapılan yorumlardan her zaman haberdar olamıyorum. Okuduğum an mutlaka yanıt veriyorum. Bu gecikmeden ötürü peşinen özür dilerim