Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

3 Ocak 2014 Cuma

Malta Adası

Yılbaşında ani bir kararla bir tura katılıp dört günlüğüne Malta’ya gittim.

Sonda yazacağımı yine baştan belirteyim: Gittiğime pişman olmadım. Ama bir daha gider miyim? Hayır. Gezinin en güzel ve heyecanlı sürprizi ise, Malta’dan iki yıllık Schengen vizesi almam oldu. 

Gruptaki kişi sayısı ne kadar az olursa, gezen ve rehber için o kadar iyi; acenta için o kadar kötü. Biz on kişi olarak şanslıydık.

Türk halkına bayılıyorum. Atatürk Hava Limanında uçağa binmek üzere beklerken, bir karışıklık oldu. Polisler, görevliler bir hareketlendiler. Sonradan anladık: Yolculardan biri Malatya ile Malta'yı karıştırmış!!! Biri iç hatlar, diğeri dış hatlar.. nereye gitmek istiyordu da, nasıl oldu da... gibi gibi bir sürü sual kafamda gitti geldi; sonunda boş verdim. Gezinin keyfini çıkart Banu.

Yolculuğun iki saatten biraz fazla sürdüğü uçuşta, bizden başka iki Türk grubu daha olan uçak yine doluya yakındı. Malta  hava alanı ufacık. Gümrük işlemleri de hızlı yürüdü.  Yerel rehberimiz Carmen ile buluşup gezimize başladık.

Önce kısaca Malta'yı genelleyip, daha sonra şehir bazında detayları anlatmaya çalışacağım. 

Malta’da ilk yaşam belirtileri Neolitik Döneme dayanmakta. Urfa Göbeklitepe kazılarının ortaya çıkmasına kadar, Ggantija’da bulunan tapınaklar, yeryüzünün en eski ve ayakta durabilen abideleri olarak kabul görmekteydiler.




Malta, M.Ö. 8. yüzyılda Fenikelilerin adaya gelmesiyle tarih sayfalarına girmiş.

Sonrasında Kartacalılar, Romalılar adada egemenliklerini sürdürmüşler - bu dönemde yerel nüfus Hristiyanlık dinini kabul etmiş.

M.S. 4. yüzyılın sonlarında Malta'yı  Doğu Roma İmparatorluğunun hakimiyetinde görüyoruz.

Arapların etkileri Normanların istilasına rağmen 13. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiş. Kısa süren Norman döneminden sonra; Malta art arda gelen hükümdarlar dönemine girmiş.

Tarihleri çok eskiye, 11. yüzyılın ortalarına dayanan St. John’un emrindeki şövalyeler 1530 yılında adaya geldiklerinde, beraberlerinde bambaşka, zengin bir kültür de getirir. Gerçek görevleri savunma yapmak, Hristiyan hacılara kutsal topraklara kadar refakat etmek ve zor durumda olanlara yardımcı olmakla beraber sonraları Hristiyan olmayanlara saldırmak, Hristiyanların ordu gücü olmak en büyük amaçları haline gelir. Kutsal topraklardaki bazı önemli kaleleri ve büyük arazileri ele geçirip bir donanma kurarlar.

1291 yılında Müslümanların gelişiyle şövalyelerin durumu değişir. Rodos’u geri alarak Osmanlılara karşı iki yüzyıl mücadele ederler, ancak 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman Rodos’u ele geçirerek şövalyeleri adanın dışına sürer. Yeni bir vatana ihtiyaç duyan şövalyeler sekiz yıl sonra imparator V.Charles’in verdiği imtiyazlarla Malta’ya yerleşip ticaret ve sosyal ilişkileri geliştirmeye başlarlar. Yeni hastane inşaatlarının yanı sıra adada güçlü bir kalkınma hareketi başlatırlar.

Kanuni Sultan Süleyman kuzeyde Viyana kuşatmasına hazırlanırken, Turgut Reis komutasındaki donanmayı da Malta kuşatması için görevlendirir. Dört ay kadar süren kuşatma sonucunda şövalyeler Sicilya’dan gelen yardımla galip gelip, kuzeyde de Viyana kuşatması başarısızlıkla sonuçlanınca, Osmanlı’nın ihtişamına ve korkusuna da tarihlerindeki ilk gölge düşmüş olur.

Fransızların adadaki hakimiyeti oldukça inişli çıkışlı olmuş. Buraya gelen Napolyon adalılar tarafından başta iyi karşılanmış, ancak St.John şövalyeleri tarafından, Fransa’dan gelen devrimci fikirler nedeniyle hiç sevilmemiş.

Yapılan radikal değişiklikler kilise ve soylular tarafından yönetilen ve her iki kuruma da sadık yerli halkın gözünü korkutup kiliseye karşı yapılan bir hareket olarak algılanınca halk ayaklanması yaşanır.

Fransızların kovulması için Maltalılara yardım eden İngilizler kendilerini adanın hakimi olarak bulup, 150 yıl adada hüküm sürer. Daha sonraları yapılan Paris  anlaşmasıyla Malta’nın St.John düzenine geri dönmesine karar verilmiş, ancak halk eski hükümdarlarına geri dönmek istememiş ve İngiliz himayesi altında kalmayı tercih etmiş.

İngilizlerden kalma bir alışkanlık olarak, günümüz Malta'sında trafik sistemi aynı İngiltere'de olduğu gibi sağdan işliyor. 

Malta 1964 yılında bağımsızlığını ilan etmiş, bir yıl sonra da Avrupa Konseyi’ne üye olmuştur.

2004 yılında Avrupa Birliği'ne dahil edilmiş, 2008 yılında da Avro kullanmaya başlamış.

Bağımsız ve demokratik bir cumhuriyet olan Malta’da Cumburbaşkanı idare yetkisine sahip olup, devleti temsil etme görevi ona aittir.

Malta ılıman bir iklime sahip. Soğuk rüzgarlar, kar, don gibi tabiat terimlerinin kullanılmadığı bir ada.

Ekonomileri turizm ve yabancı dil okulları üzerine kurulu. Ekonomik açıdan sıkıntı çekmeyen bir ülke olup, nüfus yoğunluğunun fazla olmaması sebebiyle halkın refah düzeyi normal seviyelerde.

Tarım yapabilecek arazi adada çok az. Bu nedenle de bu kullanabilinir araziyi çok iyi değerlendirmeyi başarmışlar.

Malti denilen anadili konuşuyorlar. Dilde, Arapça bir yapı ve gramer ağırlığı var. Ama, İtalyanca, Fransızca ve İngilizceden gelen kelimelerle karışmış. Malti, Latin alfabesiyle yazılan tek Sami dili olma özelliğine sahiptir.

Evet, artık şehir bazında Malta'yı anlatmaya geçebilirim.

Keyifli okumalar.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder