Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

29 Ocak 2014 Çarşamba

Niagara Şelalesi

Elli üç metrelik Niagara Şelaleleri,  Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada sınırı arasında, Niagara nehrinin üzerinde kurulu. Aynı nehir üzerinde iki ülkeyi birbirine bağlayan Rainbow Köprüsü de yer almakta. Kuzey Amerika'nın en büyük şelalesi olan Niagara, on bin yıl önce Kuzey Kutbu'ndan gelen buz kütlelerinin yol açtığı çöküntülerdir.

Nehir çevresindeki hidroelektrik santrali hem Amerika, hem de Kanada için elektrik üretmekte..

Şelale 1932 yılında tamamen donmuş. Alışagelmiş gürültüsünü duyamayan halk heyecanla şelaleye koşup buz tutmuş haliyle karşılaşmış.

En son 10 Ocak 2014 yılında akıntı hızının daha düşük olduğu alanlar, kutup soğukları nedeniyle dondu.

Ben burada üç gün geçirdim, ki bunun bir gününde de Niagara on the Lake' gezdim. Fazlaydı. Bence iki gün yeter.

Şelalenin dışında görülecek hiç bir şey yok.

Gördüklerim.


Bu örümceğin orjinali Ottawa'da Modern Sanatlar Müze'sinin girişinde duruyor. Işıklandırılmış hali de hoş.


Sky Wheel'in gece hali.


Anlaşılmaz bir şekilde korku filmi karakterleri şehrin turistik yerlerini kaplamış haldeler.


Pamuk Prenses ve 7 Cüceler de geceleri hoş görüntü veriyorlar.



Yaz mevsimi geldiğinde işlevsellik kazanan minyatür dükkanlar.


Mutluyum, değil mi??


Rainbow köprüsü ve Amerika Birleşik Devletleri. New York arabayla sadece sekiz saat uzaklıkta.


Casinolar, yüksek binalar ve büyük otel zincirlerinin bulunduğu modern şehre ayak basmadım. Sadece uzaktan fotoğrafladım.


Sanki fotoğraf siyah beyaz çekilmiş gibi. Doğal renk buydu. Burası soğuktu. Ama yine eldivensizim!!


Karın girdiği şekiller...


Niagara şelalesi.... Ürkünç, etkileyici, doğa harikası.....


Bu mevsimde turist olmaz diye düşünür insan. Tam tersi, oldukça kalabalık vardı.


Kurabiye evler... Ve bu kurabiye evi dahi kadraja sığdıramayıp tepesini kesmişim!!! Alt kısımda gereksiz bir kar bolluğu, ama tepe yok.. Soğuktan!! Bir an önce çekeyim ki elimi cebime sokayım. Eldiven kullan Banu....


Bu de kilisenin kurabiyeleşmiş hali :)



SkyWheel'e de bindim. Metrelerce yüksekten şelale bambaşkaydı.


Bana fazla amerikalı gelen görüntüler. Gerek var mıydı??




Hayatında ilk Rainforest Cafe deneyimini yaşayan bir ben... Biramı almışım, hayretler içinde etrafıma bakınıyorum..


Niagara benim açımdan bu kadardı. Daha önce belirttiğim gibi, şehrin modern iç kısımlarına hiç girmedim. Oralarda ne var bilmiyorum. Tahminimce butikler, AVM'ler, Casinolar.... Onlar da beni hiç çekmiyorlar.

Yazmadığım Ottawa, Toronto ve Montreal kaldı. Geçenlerde fotoğraflarıma bakarken, Montreal hakkında hafızamda neredeyse hiç bilgi kalmadığını fark ettim. Google'da yardımcı olmadı bana. Olimpiyat Stadyumunu da bilmeyenimiz yoktur diye düşündüğümden o güzel ve aslında beni çok etkilemiş şehri yazmamaya karar verdim.

Başka bir yazıma kadar iyi kalın, sağlıkta kalın.

27 Ocak 2014 Pazartesi

Calgary

2011 yılında çok sevdiğim Kanada’ya ikinci bir gezi yaptım. Bu sefer ülkenin Alberta diye anılan bölgesindeydim.
 
On bir günlük paket program Vancouver’dan başlayıp  bir hafta  Alaska fiyortlarında gemi, 




 hemen sonrasında iki gün Rocky Mountaineer treni ile Kanada Kayalık Dağları'nda devam edip , 



 Calgary’de bitti.

Sonrasında tamamen özgürdüm. Calgary’i o kadar sevdim ki şehirde kalıp etrafı dolaşmaya karar verdim.

Otel tercihimi paket program dahilinde bir geceliğine adıma oda ayrılmış yerde kullanmak istedim. Ama maalesef yer yoktu.  Ben insana bu kadar değer veren bir başka ülke daha görmedim.  Resepsiyondaki görevliler önüme bir telefon ve kalınabilecek otellerin listesini koyup teker teker aramamı söylediler. Yirmi otelden on dokuzunda yer yoktu…  Son otelin, Holiday Inn Express, telefonunu çevirirken son derece mutsuzdum. Ama orada tek bir oda, hem de sigara içilen oda bulunca hemen yerimi ayırttım. Geliyorum dedim. Resepsiyona gidip teşekkür ettim, telefon borcumu sordum. Ne demek, dediler. Sizi burada ağırlayamadık, hiç olmazsa bu kadarını yapalım…  Bir kahve ikram ettiler ve beni yolcu ettiler.

Calgary sahip olduğu nüfusla - bir milyon kişi, Alberta eyaletinin en büyük kenti ve dünyanın en zengin bölgelerinden biri olarak kabul edilmekte.

Kent, 1914 yılında Alberta'da petrolün bulunmasıyla başlayan süreçte, 40'larda eyaletin sahip olduğu petrol kaynakları ve diğer doğal kaynaklarla zenginleşmesi, özellikle 1973 yılında Arap petrolüne uygulanan ambargo dolayısıyla artan petrol fiyatlarına bağlı olarak baş döndürücü bir hızla gelişir. Günümüzde Calgary, Toronto'dan sonra en fazla şirket merkezine sahip şehir. 


Kent, ünlü Kanada Kayalık Dağları'na - Canadian Rockies, seksen kilometre uzaklıkta olup Bow nehri eteklerinde kurulu.

Calgary, sanattaki tercihleri her zaman klasik olan bana, mimaride modernizmi sevdirendi. Sevdirmenin de dışında, hayran oldum, ağzımı kapayamadım.


Binalardaki yansımalar...


Bizim tarihimize göre "yeni sayılacak" bu mimari karşısında adamların gözleri sulanıyor, işte tarihimiz, diyorlar. Sen de, en yakın tarihini düşünüp akıl tutulması yaşıyorsun.


Şehrin "eski denilen" bölümünün modernliği. Çelik konstrüksiyonun kıvrım kıvrım hali.


Ülkenin ilk buharlı treni.


Tren Müzesi'nin içi


Başka türlü ispat edilemiyor herhalde..


Belediye Binası. En çok fotoğrafı burada çekmişim, nasıl düzenlemişlerse artık,  her katında ayrı bir yansıma vardı.




Belirli katlardan karşı binalar yansıtılmış, ara katlardan birinden de bahçe... Bu binadan bir türlü ayrılamadım.


Bir park duvarı. Pembe sincaplar


Kanada'nın en büyük tarih müzesiyle inanılmaz gurur duyuyorlar.



Rahmi Koç Müzesi'ni bilmeyenlere, vay vay vay dedirtir!!


Eski benzin pompaları.


Eski gar binası güzel bir kafeye dönüştürülmüş.



Buraları özel kılan da içerisinden çok dışarısı. Kaykaycılar için ayrı yollar, bisiklet yolları, teknelere gitmek için ayrı güzergahlar... sanki senin yaya olarak orada hiç işin yokmuş gibi geliyor insana... Sanki mutlaka bir şey yapmak zorundasın.... Yürümek - turist yürüyüşü, yasak-mış gibi sanki.

Yeniden merkeze dönelim.



Binalar blok blok fotoğraflardaki gibi tünellerle birbirine bağlanmışlar. O kadar anlam veremedim ki, sordum: Soğuk kış günlerinde insanlar sokağa hiç çıkmadan istedikleri yerlere gidip gelirmiş bu tüneller aracılığıyla. Allah Allah....
Montreal'de kilometrelerce uzunluğundaki yeraltı şehirlerini biliyorum. Ama bu bir ilkti.


Bunu hiç anlamadım!!! Izgaraların üstünde yürüyeceğin yerler... Niye ki?? Bilmiyorum. Québec'deki dışarıda içki içme olayından dersini fazlasıyla almış biri olarak, uysa da uymasa da ayaklarımı o noktalara getirmeye çalışarak gittim, geldim; yine gittim, yine geldim. Seksek oynamak istedim - yapmadım. Çok sevdim!! Bana da kimse bakmadı. Ne yapıyor bu kadın demediler....


Burada da erkeklerin derdi iş-güç...



Kadınlarsa parklarda erkeklerin işgüzarlıklarını protesto ediyorlar....


Her halinden çok sıkıldığı belli. Ağzındaki sigara, yüzündeki çizgiler... Acıdım haline...


Geçtim oturdum karşısına. Hadi, dedim, tez elden şah ve mat ...
Çok düşündü... kusura bakma, ben turistim; senin kadar vaktim yok... şansını kaybettin, bana eyvallah.



Calgary Tower'dayım. Dizlerimin bağı çözüldü; tir tir titredim... Yüksekten korktuğumu da böylecene anlamış oldum. İkinci fotoğraftaki o yarım metrelik yere parmağımın ucuyla bile dokunamadım. Aslında yukarı çıkmamla inmem bir oldu...

Burada kaldığım sürede akşam yemeklerini genellikle eski şehir diye adlandırılan o çelik konstrüksiyonun altındaki mekanlarda yedim. Her türlü yemek var.

Gün boyunca insandan geçilmeyen yerler gecenin çok da geç olmayan saatlerinde birden bire boşalıyor. Sokaklarda kimsecikler kalmıyor. Mekanlar da kepenklerini indiriyorlar.

Kanada çok güzel ülke. Gerçekten çok keyifle gezdiğim, gitmekten hiç bıkmayacağım yerlerden biri.

Yazmaya devam edeceğim Alberta bölgesini...

İyi kalın, sağlıkta kalın.