Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

20 Temmuz 2015 Pazartesi

Antelope Canyon, Bir Rüya Alemi

Geceyi geçirdiğimiz Cameron Kuzey Amerika'nın en büyük su deposu olan Powell Baraj Gölü'ne de yakın.


Şehirde bulunan yukarıdaki köprüyü geçtiğiniz an kızılderililerin yaşadıkları alana ayak basmış oluyorsunuz. Bende yine bir heyecan, bir heyecan...

Powell baraj gölünün su ve kayaların birlikte oluşturduğu büyüleyici manzarası bir çok kişi tarafından insanoğlunun yapay olarak oluşturduğu en güzel eserlerinden biri olarak kabul edilmekte.




Dünyanın en büyük tek kenarlı demir köprüsü 1957 yılında inşa edilmiş.


Köprünün üstünde yürürken gözüme çarpan santraller.


Köprünün üstünden Colorado Nehri.

Colorado'nun 340 metre altında, turuncu kayaların ortasından akan zümrüt yeşili suların oluşturduğu ve at nalı şeklinde kıvrımlar yapan bir başka doğa harikasını olan Horseshoe Bend'i yukarıdan izledik.






Gezi programını incelerken Grand Canyon en bilinen olduğundan en çok ilgimi çeken olmuştu. Ta ki Antelope Canyonu'nu gezene kadar.

Arizona eyaletinin mücevheri olarak tanınan bu 200 metre uzunluğunda, 2 metre enindeki kanyon, güneş ışınlarının sadece saat 11 ila 14 arası içeriye ulaşabildiği ve bir sanat eserine dönüştürdüğü bambaşka bir dünya sunuyor gezenlere.

Kızılderili rehberlerin kullandıkları 4x4 araçlarla gidilen, her seferde belli bir grup ve kişi sayısı içeri alınan ve bu yüzden de çok önceden rezerve yapılması gereken bir tur.

Bize ayrılmış saatte Page kasabasında aracımız ve kızılderili kadın rehber/sürücümüzle buluştuk.


Bindiğimiz araç bu değildi; arkadaki daha makul boyuttaki mavi olanla gidip geldik.

Rehberin inanılmaz titiz çalışmaları sonucu toplan 15 kişi sırt sırta vermek üzere arabaya bindik. Tam bir askeri disiplin sergilendi... Sürekli azar işittik :)) Ne o, bağlanma kemerlerinin üstüne oturmuşuz. Aman da sorry, honey babe... aslında İstanbul'da sürekli bu araçlara binmeye alışkınız da, köprünün üstünde falan gitmesi acayip keyiflidir de, sadece bağlanmayız!!! Artık bir zahmet jet-lagimize ver....

Aracın yapabileceği en yüksek hızla kanyona doğru yola çıktık. Kelle koltukta.

Hedefe varıp toprağa ayak bastığımızda o lanet kadın bir lokum oldu çıktı. Hiç üşenmeden anlattı, gösterdi, fotoğraf çekti.


Ve içerideyiz. Allah'ım bu ne... bu nasıl bir oluşumdur böyle?


Fotoğrafları çekerken hiç flaş kullanmadım. ISO ayarıyla oynamadım. Görülen tamamen doğal renklerdir.


Geçtiğimiz "yol" dümdüz değil. Kıvrıla kıvrıla gidiliyor. Kimi yerde o kadar ışıksız kalınıyor ki, nereye ilerleyeceğinizi anlamak için kayanın rehberliğine bırakmak gerekiyor.


Her köşebaşında rehberimiz sol tarafa bakın, Roosevelt orada diyor. Kaya şekillerini ünlülere benzetme durumu dünyanın her yerinde var, o anlaşıldı. İyi de, arkadaşım, biz aydınlıkta adamın fotoğrafını görsek, bir yerlerden tanıyoruz ama kim diyeceğiz; değil ki kör karanlıkta çıkartalım. Onun da çaresi bulunmuş. Birimizin fotoğraf makinesini alıp, tamamen kendine özgü bir yöntemle hiç flaş kullanmadan göstermek istediği şekli fotoğraflayıp, işte burası, işte şu bile dedi.
Haydi bakalım, herkes aynı yeri aynı anda 2 metre genişlikte fotoğraflamaya çalışıyor.

Bana gelince...
Ben Nazca çizgilerini bırakın üstünde uçarken görebilmeyi, önüme fotoğrafları konduktan sonra bile çıkaramamış biri olarak ünlülerin fotoğrafları eksik olabilir hayatımda diyerek yürümeye devam ettim.








Erozyon sonucu oluşmuş bu kanyonun Navajo dilindeki adı, "suyun taşların arasından aktığı yer" anlamındaymış. Yağmurlu mevsimlerde içerisi suyla dolduğundan gezilemiyormuş.

200 metreyi tamamlayıp gün ışığına çıktığınızda geri dönüş için yine kanyonun içinden geçmek gerekiyor.  Klostrofobisi olanlar, ilaç alın, ama mutlaka girin. Bir daha görülebilecek bir manzara gerçekten değil.


Her grup fotoğrafı çok güzel; ama bu özel...  Zira bulunduğumuz yer çok özel.


Abartılı araç da fotoğraflandı.

Bizler artık ne yapmamız gerektiğini öğrenmiş kişiler olarak sorunsuzca kendi aracımıza binip bir güzel bağlandıktan sonra yine son sürat geri döndük. Kızılderili rehberimize çok ama çok teşekkür ettik.

Öğleden sonra, akşam konaklayacağımız Page şehrinde serbestiz. Bu küçük şehir, doğa sporları hayranları tarafından fazlaca kullanılan bir yerleşim. Bu sebeple de acayip görünümlü araçlarla sık sık karşılaşıyorsunuz.

Rehberimiz Nedim ülkeye ilk ayak bastığımızda, Amerika'da yürüyerek bir yere gitmeye çalışmanın ilginç bir deneyim olacağınız söylemişti. Git git, tam vardım evet derken, bir yürünülen yol kadar önünüzde mesafe olduğunu fark edersiniz demişti. Vallahi doğru. Bir millik yolu yürü yürü bitiremedim.

Nedense kaldırımda başladığım yürüyüşümde kendimi bir yerlerden sonra hep caddenin ortasında buldum!!!  Ama ama kaldırımdan hiç ayrılmadım ki? Karşıma hiç cadde çıkmadı ki? E peki niye?? Bilemiyorum.

Bir de, bir türlü yaya geçitlerini kullanamadım!! Geçit buldum, ışık bulamadım. Işık bulduğum yerlerde bir türlü bana yeşil yanmadı!! Bir ara, her yöne kırmızı ışık yandı.. bana da!! Attım kendimi yola da öyle karşıya vasıl olabildim. Her halde görüntüm çok komikti...

Sonunda gezimizin yazmayı en istediğim bölümü de bitti.

Ama gezi devam ediyor.

İyi kalın, sağlıkta kalın.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder