Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

12 Temmuz 2015 Pazar

Los Angeles, Las Vegas, San Francisco

3 büyük şehir bir arada yazılmamalı, biliyorum.
Ama, gezinin amacı buraları gezmek değildi. Sadece varış, geçiş ve dönüş noktaları olarak bu sayfaya konu oldular. Kısa bilgiler, az fotoğrafla güzergah anlatılacak.
Zira asıl hedefimiz kanyonlar ve milli parklar. 

Los Angeles ve San Francisco'yu çok beğendim. Ama Las Vegas'ta hiç işim olmaz. Tek ara uçuşumuz oradan olduğundan, mecburen uğramak zorunda kaldık. Hoş, "sanal Amerika"yı daha iyi tanıyabileceğim başka bir yer de olmazdı. 

Yolculuğumuz KLM ile başlayıp, Air France ile bitti.

Otobüsle başta Route 66 olmak üzere 1000 milden fazla yol yaptık. Film seti tadında şehirlerden geçtik. Bölgede görülmesi gereken neredeyse tüm önemli kanyonlara ve milli parklara girip çıktık. Grand Canyon'un üzerinde pırpırlarla uçtuk. Uzun yürüyüşler yaptık. 2 kere 4x4 taşıtlarla dolaştık. Bir parkın orta yerinde Kızılderili yemeği yedik.
Rehberimizin İngilizce ve ülkeye iyi hakim olması sayesinde bu uzun otobüs yolculukları sırasında, ülkenin özellikle sosyal, dinsel, tarihsel ve ekonomik tablosu hakkında öğrenmediğimiz şey kalmadı. Bu ne biçim Büyük Amerikan Rüyası'ymış  dedik.

Son tahlilde çok güzel, dolu dolu bir gezi gerçekleştirdik.

Ve varış noktamız, ilk durağımız olan Los Angeles.

17 milyonluk nüfusuyla dünyanın 13. endüstrisi.

Bir zamanlar 7ci filonun üssüyken, merkez daha sonraları San Diego'ya taşınmış.

Dünya badem üretiminin %95'i burada.

1939 yılında yapılmış bir referandumla yollardaki raylı sistem iptal edilir. İnsanlar arabalarıyla seyahat etmeyi tercih ederler. Bugün çok pişman olsalar da artık yapacak bir şey yok.


Kareler.


Şehir merkezine indiğimizde uzaktan görür görmez, Frank O.Gherry dedim. LA Filarmoni Orkestrası'nın binası. Mimarın imzası belli.


Bahçeden ilginç bir detay.


Opera binasının önündeki meydan.


Eski tarihlerde çalıştıracak insan bulunmadığından Meksika'dan 100 Meksikalı getirtmişler; bugün kendi kolonilerini kurmuş. İşte onların "mahallesinde" müzik eşliğinde kendi kendine dans eden biri.

Hepimizin dikkatini çeken bir ayrıntı: Çok sık itfaiye araçlarına denk geldik. Etrafta duman da yok.. meğer sokakta ayılana bayılana giderlermiş... Neden ambulans değil de itfaiye aracı, bilemedik. Vergisi daha az olduğundan?????

80'in üzerinde ilçesi/mahallesi bulunan ve aralarında ciddi mesafeler olan önemli yerleşimleri geziyoruz.



Little Venice mahallesinde yürümek keyifliydi.


Aynı mahalleden... anlamıyla hiç ama hiç ilgilenmedim...


Venice Beach'e varır varmız rehberimizin daha önce sözünü ettiği bu eczaneler pat diye karşıma çıkıverdi.

Sigaraya karşı ciddi bir savaş var. 4 yol ağızlarında, küllük bulunan bölümlerde ve duvarlardan 3 metre uzakta içebiliyorsun. Ters ters bakan olursa, sen de aynı terslikte bakma hakkına sahipsin. Sigara yasak; ama 40 dolar bastırdığında resmi doktordan resmi reçete karşılığında marihuyana alabiliyorsun. Severim ben sizi!!!


Bir bina cephesi.


Evsizler bu mahallede de çok fazlalar. Belediye onlar için tam sahilde bedava faydalandıkları spor tesisi kurmuş. Kas vs yapsınlar diye.. Bu yüzdendir ki, Venice Beach'in diğer adı Kas Kumsalı - Muscle Beach olarak geçiyormuş. Yani evsizleri onurlandırmışlar. Gibi sanki.

Santa Monica'ya devam ediyoruz. Route 66'nın başladığı/bittiği şehir.


Eski Amerikan filmlerinin %99'unda gördüğümüz o meşhur dönme dolap karşımda... Ve evet, kumsalda yüzlerce park etmiş araba. O filmlerin gerçek mekanlarda çekilmiş olduklarına o kadar sevindim ki.....

Limuzin şekline sokulmuş Hummer'ı da burada gördük. Yerden 1 metre yüksekte, git git sonu gelmeyen, kapılarının sayısını kaçırdığımız; ama en komiği de artık araç bittiğinde, en arka bölümünde bir "teras" bölümünün olduğu bir hilkat garibesi.

Beverly Hills'de çok eğlendim. Dolar milyonerleri değil de dolar milyarderlerinin yaşadığı bir özel mahalle. Burada kimse çalışmazmış. Bir şekilde o kadar para sahibi olan insanların toplaştığı bir yer. Arkadaşlarıma ilk kartpostalları buradan yollamak istedim. Sıra sıra dizilmiş dünyanın en sayılı butikleri arasında bir hediyelik eşya satan mağaza arıyorum!!

Bilinen en iyi ayakkabı markası olmayan, ama belli bir müşteri kitlesi olan bir mağazanın vitrininde %30 indirim yazısını okuyunca girdim içeri. Dümdüz bir sandalet. Düz renk. Hiç bir özelliği yok. Altında fiyat da yok... Ne kadar dedim. Satıcı çarptı böldü; indirimli 460 dolar dedi. Yarın şoförümü yollatıp 4/5 çift aldırırım....

Şimdi bu şartlarda, benim 3 tanesi 1 dolara kartpostalı bu bölgede bulabilmem mümkün müdür?? Sorsam alay ederler vallahi.

Ayakkabı alamadım, bari Pretty Woman'ın çevrildiği otelin barına konuşlanıp bir şey içeyim dedim. Gittim mi gittim... Banu.. sen Julia Roberts değilsin... senin arkanda Richard Gere'de yok. Ve niye Mochito içiyorsun acaba??? Neyse... içtim ve kazıklandım.



Hoşuma giden 2 detayla Beverly Hills'e hoşçakal dedik.

Acaba Hollywood'da keşfedilmeyi beklese miydim?


Oscar törenlerinin düzenlendiği eski adıyla Kodak Tiyatrosu.



Yüzlerce el ve ayak izi karelerinden bir tanesi.

Los Angeles'ten ayrılıp, detaylarını ayrıca yazacağım uzun bir yolculuk sonrası Las Vegas'a geldik. Mojave çölünün ortasında kurulmuş sıcak mı sıcak bir sevimsiz bir kumarhane şehri.

Burada herkes çok şişman. Çok çocuklu. Ellerinde sürekli çok çok büyük pizza kutularıyla dolaşıyorlar. Arkalarında tekerlekli yine çok büyük buz çantaları taşıyorlar. Neredeyse hepsinin boynunda ev tipi yangın söndürme cihazı boyutunda cırt renkli pleksiden  yapılma bidonlar, onların içinde yine aynı boyutta bir pipet ve sürekli renkli bir şeyler içiyorlar.


Başını sonunu aynı kadraja zar zor sığdırabildiğim bir 5 yıldızlı Limo!!


Şehir hakkında okuduğum en güzel yorum: Gece dışarı çıktığınızda yüzünüze sıcağı vuran otellerin yaşattığı şehir.

Gündüz sıcak, kuru ve bol sevimsiz gökdelenli yer, akşam bir ışık seline dönüşüyor. Sanki 1 günde 2 farklı şehre gitmişsiniz hissi bırakıyor insanda.

Gece turumuzda hem sokakları hem de büyük otelleri dolaştık.

Adamların tek istekleri var: Para harcayın. Kaldığınız otelden dışarı adım atmayın sakın. Bu yüzden olacak ki, yan yana dizili bütün dev boyutlu otellerde hep aynı dev firmalar aynı düzenle boy göstermişler.

Yine bütün oteller belli bir konseptle inşa edilmişler. Hepsinde her gece aynı saatte 10/15 dakika kadar süren bir gösteri yapılıyor. Işık, su, lazer... teknoloji konuşuyor.


İşte bizim de aval aval izlediğimiz bir gösteri. Otelin, aslında kapalı olan ama sanki açıkmış havası veren devasa meydanlarından birinde gerçekleşti. Böyle alevler falan... Otel içinde.

Otele girdiğimizde sıcaktan bunalıyorduk; sonra bir püfür püfür esmeye başladı. Portakal kokuları etrafı sardı. Çölün ortasında!!! Tepede bulutlar... Meğer çadır gibi bir şeyin içindeymişiz. Dışarıdaydım diye yemin edilse, hiç günah olmaz. Deli bu adamlar.


Kumarhanede fotoğraf çekmek kesinlikle yasak olduğundan, belli etmeden çekebildiğim tek kare. Bu makinelerden birinin başında oksijen tüpüyle oturan en az 90 yaşındaki adamcağızı görünce, el insaf dedim. Oksijen tüpü ve kumar...


Roma temalı otelde Fontana di Trevi.... Olmamış... vallahi olmamış. Alay mı ediyorlar ne??


Ama 2 dakika sonra Venice otelinde Rialto Köprüsü'nü, kanalları, gondolları, hele bir de o gondollar ile "kanalları" dolaşan insanları görünce, Fontana di Trevi'yi daha beğenir oldum. Bütün bunlar para karşılığında.. öyle otelin size sunduğu bedava hizmet falan değil.


Otelin dışıymış gibi hissedilen içi...

Normal olmayan cümleler kuruyorum. Las Vegas'a yakışıyor. Normal bir yer değildi ki.


Aman da King... No canım... no photo, no money.. ne biçim bir şey bu? Konuşunca cinsiyeti kaybolup gitti!!!


Burası da ana caddenin üstünde yer alan aklı başında bir şelaleydi. Yapay tabii ki.


Sonra birden volkan oldu, alevler, lavlar fışkırmaya başladı.
Biz de herkes gibi yine aval aval seyrettik....


Fikret Atalay tarafından çekilmiş Las Vegas anı fotoğrafımız.

Zaten her köşede ayrı bir olay yaşandı. Bir köşede Eyfel Kulesi, 2 adım sonra Mısır Piramitleri... Orada bir şey patlıyor, buradan sular fışkırıyor.

Bu bölüm şehrin yeni kurulmuş modern kısmıymış. Eski şehir itibar elden gitti diye bayağı bozulmuş. Düşünmüşler, taşınmışlar ve hiç de kayıtsız kalınmayacak bir gösteriye imza atmışlar.

Her gece saat 21'de - saati karıştırıyor olabilirim -  üstü bir panelle örtülmüş ince uzun bir sokakta yine lazer ve müzik gösterisi yapmaya başlamışlar. Bugüne kadar böyle bir şey görmedim.





İşte böyle bir şeydi. Ara sıra üstümüzden 6 kişilik gruplar halinde insanların uçak pozisyonunda kayarak gittiklerini gördük. Meğer, 40 Dolar karşılığında sen de bir uçtan diğerine bir kabloya bağlı olarak gidebilirmişsin. Bilseydim yapmak isterdim.

Çok maddiler çok... hani sigara içilmiyordu ya... hadi canım... Las Vegas hava alanında bile kumarhane vardı. Ve orada sigara içiliyordu. Yeter ki para sarfet... Öl... ama para sarfet.

Neyse, para sarfetmeden Las Vegas'tan çıktım.

San Francisco müzik kutusu gibi geldi bana.



Viktorya stili şık evler.


Hiç kaçmaz....

Bir başka tespit: Özellikle hayvan besleyenler deli gibi koşuyorlar. Tabii hayvan beslemeyip koşanlar da var.

Hiç koşmayanlar ise yiyorlar.

Ya sıskalar, veya obezler.

Ya açlıktan veya fazla yemekten ölecekler gibime geldi. Bunun bir ortası yok mudur?



Üst üste yaşanan yangın felaketlerinden sonra evlere konulması mecbur kılınan yangın merdivenleri.


Eşcinsellerin yoğun olarak yaşadıkları mahalleler.

San Francisco Hippi hareketinin de başladığı merkez. Bugün hala o günlerden kalma 2/3 dükkan var. Ancak hiç çiçekli Volkswagen göremedik :)

Bir zamanların çiçek çocukları yerlerini evsizlere bırakmışlar. Belediyenin himayesi altında yaşantılarını sürdürüyorlar.

Belediye nasıl himaye ediyor? Mesela bir kaç evi satın alarak akşamları bu insanların konaklamasına olanak sağlıyor. O da ayrı bir dram... Erken gelen yer bulur hesabı.. insanların bu yüzden birbirlerini yemesi, kavgaları... Belediye binası çevresindeki yaşamın gecenin belli bir saatinden sonra tekin olmamasına neden oluyor.


Belediye Binası.

Bu arada hoş bir hovardalık yaptık.

Rehberimizin önerisiyle 12 kişi 2 limuzin kiralayıp şehir turu attık. Ve Golden Gate Köprüsü'ne karşı güneşi batırırken de şampanyalarımızı yudumladık. İyi ki yapmışız. Pek eğlendik, güldük. Ama "Limo"ların içi fazla basıkmış... inip binene kadar oldukça zorlandık.


Siyah&beyaz.




San Francisco'da gün batımı harikaydı.




Fikret Atalay'ın kamerasından grup gruba karşı şampanya yudumluyor.



Dünyanın en dik ve en virajlı sokağı Lombard Street'ten aşağı yürümek inanılmaz keyifliydi. Gördüğümüz her detay rüya gibiydi.  Hepsini paylaşmaya kalksam saatler yetmez.


O sokağın sonunda bir başka gerçek. Kadraja sığmayan bir TIR. Tabii ki bu araçlar daha gerçek. Hele ki Route 66'da yol alırken bunları kullanan kadın sürücüleri gördükten sonra... Hele ki bunların peşi sıra giden veya sollayan onlarca Harley Davidson'luları soluduktan sonra.. Anlatacağım... O an'da da harika bir gezi olduğunun bilincindeydim; ama şimdi yazarken, bir daha yaşarken gerçekten de çok güzel yerler, şeyler gördüğümüzü bir kez daha anlıyorum.



Golden Gate köprüsü hem uzaktan hem de üstünden geçerken beni çok heyecanlandırdı nedense.


Sausalito, şehrin karşı yakasındaki en güzel, şık ve kaliteli sayfiye  kasabası. Yukarıdaki otelde konser için San Francisco'ya gelen Led Zeppelin grubu konaklamış.





Bu güzel sayfiye yerleşkesine görüntülerle hoşçakal diyorum.


Bu gemi ile yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuktan sonra Fishermans Wharf'a geri dönüyoruz. Burası da doklardan oluşmuş, ağırlıklı olarak balık lokantalarına ev sahipliği yapan bir bölge.


Alcatzar şehre ne kadar yakınmış.


39 numaralı dokta, kurulmuş iskelelerin üstünde yaşayan deniz aslanları. Bazıları göç mevsiminde sıcak denizlere giderken, bazıları buradan hiç ayrılmamış ve ciddi bir koloni oluşturmuşlar. Çok güzel olduklarını yazmayacağım :)


Forest Gump'a ithaf edilmiş bir çalışma.


Bu bölge çok turistik, çok kalabalık, çok şişman... Bütün dükkanlar aynı. Her şey naylon/plastik. Bir tek "Solaklar" dükkanı değişik geldi. Her şey ama her şey onlara göre yapılmış. İyi fikirdi.

Son günümüzü bu turistik bölgede geçireceğime şehrin merkezinde dolaşmadığıma pişman oldum. Söylene söylene uçak saatine kadar burada dolandım durdum.

Böylecene Amerika'da yolumuzun geçtiği 3 büyük şehri anlatmaya çalıştım. Artık ülkenin beni çok etkileyen diğer taraflarına geçme vakti geldi.

Yeni yazıma kadar, iyi kalın, sağlıkta kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder