Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Ekim 2013 Pazartesi

Bergheim

Zamanın durduğu, adlandıramadığın, ayrılmak istemediğin bir yer...
Söz olmadan, sadece görsel....

Ama önce şarap tadımından bir iki fotoğraf... Riesling.



Şarapçılığı çok ciddiye alıyorlar. Markaları tescillenmiş. Dededen torun çocuğuna devredilen bir miras. Yukarıdaki fotoğrafta ayaktaki genç bayan rehberimiz aracılığıyla bağ ve şarap hakkında brifing veriyor.

Bize üç değişik beyaz şarap tattırdı. İlk içtiğimiz çok güzeldi; sonrakiler fazla tatlı geldi.

Merak edenlere bir dip not: Bir şişe en pahalı Riesling şarabı 8.60 Euro vererek aldık!!!

Bizde genellikle şarap ve peynir ikram edildiğinde, şarap kırmızıdır. Orada ise, şarap mutlaka iyi soğutulmuş beyaz oluyor. Ama şöyle de bir açıklama yaptılar: Eğer yemek öncesi, aperatif olarak peynir ikram edilecekse, şarap mutlaka beyaz olmalı. Amma, yemekten sonra peynir yenilecekse, kırmızı - soğutulmamış - şarap olabilir. Bunu da yeni öğrendim.

Ve Bergheim....



Şehre girerken size merhaba diyen onlarca şık, renkli ayrıntıdan sonra...


Kule,


Kulenin duvarındaki bu minik ayrıntı..... ve

bütün şehri dolaşan su kanalları sizi alıp bir başka dünyanın içine sokuyor.


Öğlen yemek yediğimiz lokantanın içi. Ama ben yemek istemiyorum, bırakın fotoğraf çekeyim, burada kaybolayım demiştim, ancak yediklerim değdi... Güveçte kızartılmış peynir ve patates ikilisi muhteşemdi. Fransız peynirciliği bu yazı dizisinin en son kısmında yer alacak.



Lokantanın bahçe kısmı, ve....


Ana giriş kapısı.


Çok mutlu bir ben....


Her pencerenin arkasında farklı porselen bebekler, önlerinde çiçekler ve fuşya panjurlar.


Bu kadar şık ve zarifini daha önce hiç görmemiştim. Ve doğru gösteriyordu zamanı.


Böyle bir Haensel & Graetel masalında dolaşıyorum sanki....


Niye bizim böyle balkonlarımız olmaz? Niye aşağıdaki komşumuza bir damla su gitse, şikayet ederler? Yağmur yağdığında balkona şemsiye mi açıyorlar acaba??


Görüldüğü gibi, kuru çeşme değil. Güldür güldür akıyor suyu. Hem de dört tarafından.




Renk var, bakım var, kalite var, estetik var. Ve sen üzülüyorsun... Niye bizde yok... Niye, neden, niçin diye.


Dupduru bir bank. Üstünde x-Bankası veya x Belediyesi yazmayan....


Bu işi büyütmüş, abartmış. Ama yakışmış. Keyifle fotoğraflıyor insan. Hem de çok büyük bir keyifle.


Bir lokantanın tanıtım yeri. O bile böyle.


Bu da bir duvar işte.




Ve bağlar, bahçeler, şatolar arasında kendini kaybetmiş olan ben, gayet doğal sonuç olarak o ufacık yerde grubu da kaybettim!!!

Kabanımın göz alıcı rengi sayesinde tur liderimiz tarafından bulundum: Banu Hanım, gidiyoruzzzzz...  Ne olur, kapılardan biri aralansa da biri beni kolumdan tutup içeri alsa da ben orada en az bir gece kalabilsem de bir de ışıklar içindeki şehri doyasıya yaşayabilsem. Ama tabii ki gerçek benim gerçeğim olmuyor.

Ne bileyim bundan sonra gideceğimiz yerlerin buradan çok daha güzel olacağını!!! Ama Bergheim, görsel bağlamdaki ilk göz ağrım, şaşkınlığım olduğundan en fazla fotoğrafı burada çekmişim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder