Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

12 Ekim 2018 Cuma

Rio De Janerio

Dağ ve deniz arasında kurulmuş Rio. İlk gün hiç cazip gelmedi bana. İstanbul'dan ayrılmadan önce her arkadaşım, aman çantana dikkat et, aman tek başına gezme, aman takı vs takma, kayıp insanların şehri diye o kadar tembihlediler ki, ben sonunda şehirden neredeyse nefret eder hale geldim...  Ne acelem varsa artık. Tam bir yanılgı. Halbuki en sevdiğim coğrafyadayım, o coğrafyada gezmediğim son ülke, nasıl sevmem??

Rio tam anlamıyla zıtlıkların şehri. Gökdelenlere tepeden bakan favelalar, göz alabildiğine uzanan plajlar, lüks ve fukaralık dip dibe yaşayıp duruyorlar. 

Otelimiz İpanema kumsalına 2 adım mesafedeki Windsor. Tipik bir büyük şehir oteli. 

Uyuduk, uyandık... haydi şehri gezelim.

Brezilya deyince akla ilk önce futbol ve samba gelir. 1950 Dünya Futbol Kupası için inşa edilen ve Brezilyalı ünlü  mimar Oscar Niemeyer tarafından tasarlanan, bir zamanlar futbol mabedi olarak kabul edilip, 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatları için yenilenen Maracana Stadyumu Koruyucu İsa heykelinin de önüne geçip ilk gördüğümüz yer oldu. Burada bir maç seyretmek inanıyorum ki çok keyifli olurdu.

2014 ve 2016 yıllarında yaptıkları 2 büyük organizasyon için devlet o kadar para harcamış ki, kasa tam takır kuru bakır haline gelmiş.. Yeniden toparlanmaya çalışıyorlarmış. Bu da ilginç bir bilgi geldi bana.


Sırada yine Niemeyer tarafından 1984 yılında tasarlanan ve Karnaval geçidinin yapıldığı Sambadrome Stadyumu var. Niemeyer için çok basit bir projeymiş. Özellikle Brasillia şehrinde çılgın eserlerini gördükten sonr. Burada en ilginç ayrıntı, geçit töreni alanının sonunda yaptığı kadın poposu şeklindeki kıvrım olmuş. Zaten kendisi de, bütün eserlerinde Brezilyalı kadınların vücut kıvrımlarından esinlendiğini açık net ifade etmiş.

Karnaval araçları bu yolu tam 58 dakikada geçmek zorundaymış. Hazırlıkları 1 yıl süren bütün gösteri, marifet işte bu dakikalar içinde gerçekleşiyormuş. Farklı, alışılmadık gösteri sunmak dereceye girebilmek için öncü sebeplerden biriymiş. Mesela bir grup, drone tarafından havalandırılan bir halı ile girmiş yola, fakat halı ağır gelip seyircilerin üstüne düşmüş... Bir başka ekip araca geniş kanatlar takmış, ancak ana kapıdan kanatları içeri sokamamış..

Milyonlarca insanı şehre toplayan karnavalın gelirleri katılımcılar arasında derece sırasına göre pay edilirmiş. Bir de sponsorları varmış, yoksa favelalardan gelen bu insanların onca kıyafet, hazırlık için para bulabilmeleri çok mümkün gözükmüyor.


Gerçekten son derece sıradan bir stadyum.


Stadın hemen karşısındaki dükkanda, hem hediyelik eşya bulunabiliyor, hem de bir ücret karşılığında karnaval kıyafetleri giydirilip fotoğraf çektirilebiliyor.


Bu ne süs..... ve ne renkler.... Brezilya zaten renklerin ülkesi.


Otobüste giderken camdan çektiğim, ilk olduğu için çok heyecanlandığım, fakat geçen zaman içinde sıkça karşımıza çıkan merdivenlerden biri.


 1964-1979 yılları arasında Edgar Fonceca tarafından  planlanan acaip mimarisiyle Sao Sebastiao Katedrali. Dışarıdan bakıldığında modern bir piramidi andıran yapının iç kısmı inanılmaz yükseklikte vitraylarla kaplı.


Katedralin içi. Vitraylar kubbede haç biçiminde yapılmış. Çok güzeldi gerçekten.



Yine katedralin içindeki duvarlar.


Bu model o kadar benimsenmiş ki, kumaştan magnete kadar çok çeşitli alanlarda kullanılmış.


Katedralin modern binalardaki yansıması.



Grafitisiz, sokak sanatının geçerli olmadığı bir Orta ve Güney Amerika ülkesi düşünemiyorum. Kendilerini tam dışa vurma sanatı.



Buna çok içim acıdı.


Rio her özelliği ile inanılmaz bir şehir. Hele ki merdivenleri. Hele ki bohem semt Lapa'daki Selaron merdivenleri.

Şili asıllı sonradan Brezilya'ya göç etmiş ünlü sanatçı Jorge Selaron kendi halinde bir ressam ve seramik ustasıyken, evinin önündeki merdivenleri güzelleştirmek amacıyla, Brezilya bayrağının renkleri olan mavi, yeşil ve sarı renkli seramiklerle kaplıyor. Komşuları ortaya çıkan eseri çok beğenip kendileri için de isteyince 250 basamaklı merdivenin tümünü ve duvarları  aynı malzemeyle döşüyor.. Yaptığı eserleri satarak dünyanın her tarafından topladığı parçalarla kapladığı basamaklar, Escadaria Selaron, yani Selaron Basamakları diye isimlendiriliyor. Rio'nun en fazla turist çeken yerlerinden biri olma özelliğini taşır.

Sanatçı, bir televizyon kanalına konuk olduğu gecenin sabahında ölü bulunuyor. Cinayet mi, intihar  mı hala tam olarak bilinmiyor.



Çok güzel, çok renkli.


Ve ilginç.


Gözlerimiz bizden bir şeyler aradı. Tam da önümüzde bulduk. İnsan bir hoş oluyor.


Bir de bu....


Rio De Janerio, Rio... Güzelsin güzel.


Şeker Tepesini görmek için teleferikle yukarı çıkıyoruz.

Manzara olağanüstü de, sis mi bastırıyor ne...



Rio ayaklarımızın altında. Sağlı sollu Lebnon, Copacabana ve İpanema plajları, liman, dağlar, bulutlar.

Şeker tepesinin bir turistik açıklaması var. Şeker kamışı dönemlerinde ürünü işlemeden sattıkları için, toplanan kamışlar zaman içinde eridiklerinden, külah biçiminde koruyucuların içinde saklayıp kurutmayı başarmışlar. Bu tepe de o külahlara benzediğinden bu ismi vermişler.

Bilimsel açıklama için insanın benim gibi jeoloji mühendisi bir komşusunun olması gerekiyormuş:)) Şimdi onun anlattığı: O kütle orjinalinde mağma kökenli. Fakat jeolojik süreçte yüksek ısı ve basınç altında kalarak metamorfize olmuş. Zaman içinde mağmatik kökenli olmayan diğer metamorfik kayaçlar aşınmış, çekirdek konumunda ve de orjinalde mağma kökenli bu metamorfik kütle kalmış...
Ben anlatılanı anladığımı sanıyorum:)




Ah bu maymunlar. Çıldırdık, çıldırdık.




Kuyruğu kendinden büyük...


Şehre Şeker Tepesinden bakmaya, keşfetmeye devam.


Öğle yemeği için aşağı indiğimizde her alanı plaj olarak kullanılan kumsallar gördük.



Ve Kurtarıcı İsa heykelinin bulunduğu Corcovado Dağı'na trenle çıkmak üzere beklerken farklı bir İsa heykeli bizi karşılıyor.


Hava bunu da yaptı işte. Sisten bir türlü açık net şekide göremedik...


Sis bir ara kalkar gibi olduğunda bizim grubun ne kadar sevindiği belli oluyor, değil mi?


İlk gördüğümde korktum. Ben bu kadar yakınına kadar çıkacağımızı hiç tahmin etmemiştim. Gördüğüm bütün fotoğraflar uzaktan çekilmiş demek ki. 2 metre ilerimde 30 metre yüksekliğinde kocaman bir kütle duruyordu.

Evet, gördüm, ayak basmak istediğim yerlerden birisini daha içime sindirdim. Teşekkürler.


Heykelin yüzünü görmek için beklerken arkamızdaki manzarayı neredeyse atlıyormuşum. Neyse ki bir sigara içimi için sırtımı döndüğümde önümde uzanıp giden görüntüyü yakaladım.


Artık bir daha önüne geçemedim. Merdivenleri in çık, in çık...


Akşam üstü otele döndükten sonra meşhur Copacabana plajını fotoğrafladım. Hep dediğim gibi, filmlerdeki gibi. Hiç bir abartı yok.



Pkajların alameti farikaları diyebilirim. Ancak bu alttaki 2 fotoğraf bana ait değil. Gruptan biri çekip paylaşmıştı, ben de burada kullandım. Kumdan yapılmış kuleleri, kaleleri otobüsün camından görmüş ancak makineye davranana kadar gözden kaçırmıştım. Bu kadar renklisi benim için de yeni.



Evet, Rio'daki 2ci günümüzde dün paylaştığım Favelalar gezisini gerçekleştirip, bu güzel şehre hoşçakal dedik ve asıl Brezilya'ya galiba şimdi gidiyoruz dediğim Amazon havzasına uçtuk. Evet, gerçek Brezilya'yı daha görmemiştik.

Çok yakında....

İyi kalın, sağlıkta kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder