Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

24 Haziran 2016 Cuma

Cluj'dan Breb'e Şehir ve Yol Hikayeleri

İstanbul Bükreş arası 50 dakika kadar sürüyor.

Baia Mare hava limanı onarımda olduğundan Cluj Napoca'ya uçmak zorunda kaldık. Yeni bir bilgi, THY Bükreş aktarmalı Cluj hattını devreye sokmuş, biz iç hat biletlerimizi almış olduğumuzdan kullanamadık.

Bükreş hava limanında bir yansıma fotosu.


Cluj Napoca'ya da 40 dakika kadar uçtuk. Cornelia ile buluşup Baia Mare'ye doğru yol almaya başladık.

Rehberimiz bize bir hoşluk yapıp, listemizde olmayan bir ahşap kiliseye götürdü: Kutsal Başmelekler Kilisesi.

Burası Romanya'da 1999 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesinde bulunan 8 ahşap kiliseden bir tanesi.

Kilise 1633 yılında inşa edilmiş. Girişteki yazılarda 1661 yılındakiTatar baskınlarından söz edilmektedir.

1883 yılında Suciu de Sus'tan Rogoz köyünün merkezine, daha önce o bölgede var olan St.Parazceva kilisesinin yakınlarına yeniden kurulmuş ve ciddi bir onarımdan geçirilmiş.

Kiliselerin hepsi yığma taş üzerine oturtulmuş olup tamamen ahşaptan yapılmış. Tek bir metal çivi dahi kullanılmamış. Kullanılan çiviler de ahşapmış. Bu yüzden taşınmaları çok kolay oluyormuş. Söküp numaralayıp yeniden kurabilmişler.

İçerileri ise bir başka dünya. Tamamen boyanmış. O dönemlerde okuma yazma oranı çok düşük olduğundan, halka resimlerle dini anlatmaya çalışmışlar. Bütün kiliselerde ve daha sonra gezeceğimiz manastırlarda bezemeler hep aynı. Neredeyse yerleri bile....

Maramures kiliselerinin bir başka önemli özelliği de batı kısmında bir kulenin olması. Bu kulede bir çan ve 4 tane köşe zirvelerini kıvrımlarla asıl çatıya bağlayan padavralar Ortodoks geleneklerine gotik etkiler olarak tanımlanmış.

Nutkumuz tutuldu.





Kilisenin üstüne oturtulduğu taşlar.


Bahçede bir "uzun masa". Önemli günlerde köyün 2 zengin ailesi karşı karşıya bu masada oturur, orası için kimin ne yapabileceğini tartışır, anlaşır ve karşılıklı el sıkışırlarmış.


Her kilisenin bahçesinde göreceğimiz, yine yöreye özgü mezarlar.


Ve mutlaka var olan yeni kilise.


Bahçe çitleri. Her şey ahşap.




Cep telefonuyla çektiğim fotoğraflar iyi çıkmadığından Google'dan indirdiğim iç duvar süslemeleri.



Ve akıl almaz kapılar. Devasa ahşap kapılar. Simge yüklü kapılar.

Buraya yaklaşırken rehberimiz, kiliseyi açması için rahibe telefon edip geleceğimizi haber verdi. Çok tatlı bir insanla karşılaştık. Türk olduğumuzu öğrenince Romanya'da televizyonlarda gösterilen bizim dizilerden bahsetti. Vallahi hiç birini bilemedik.... Hiç kaçırmadan izliyormuş meğer.

Kilsenin hemen yanında koruma altına alınmış köy evini de gezdikten sonra rahibe teşekkür edip Baia Mare'ye doğru yola devam ettik.

 Tarihi 1329 yılına kadar uzanan bu önemli maden şehri, 1469 yılında savunma surları ve burçların inşası için izin almış. Günümüzde sadece Butchers Burcu ayakta kalabilmiş.


Eski şehrin merkezinde yer alan 50 metre yüksekliğindeki Stephen Kulesinin tarihi 1468 yılına kadar uzanıyor.


Bir başka kilise


Kilisenin hemen önünde kırmızı bir el heykeli.


Şehrin en eski evi; Casa Elisabeta, yılı 1440....  Aslını göremedik. Mirasçısı çok olduğundan bir türlü tadilata giremiyormuş ve de dökülmeye başladığından üstünü örtmüşler.



Meydan restore edilmiş Barok tarzı binalar, parklar, kafeler, yaya yollarıyla çevrili.

Baia Mare son derece keyifli bir şehir.



Ertesi sabah, Sapanta'ya doğru yola çıkmadan önce Etnografya Müzesi'nin bahçesinde oturduk.


Müze girişindeki ahşap heykeller.

Ve kırsaldayız.



Kıvrım kıvrım yollar. Tek şeritli yollar. Uzun zamanda alınan yollar. Ormanlar, ağaçlar. Ve birden yabani yemiş toplayan bir grup.

Sapanta'ya vardığımızda ilk olarak geziye çıkış amacım olan Merry Cemetery'i gezdik ki onu ayrı bir bölüm olarak yazdım.

Mezarlıktan sonra da Peri Manastırı'na geldi sıra. İlk manastırımız.....



Bu manastır ve kilise 78 metre uzunluğuyla Romanya'nın en yüksek ahşap yapısı. 1703 yılında zarar görür ve 21ci yüzyıl başlarında yeniden inşa edilir. En yüksek ahşap kilise de bu dönemde ortaya çıkar. Kilisenin üstündeki Haç 7 metre yüksekliğinde olup ağırlığı 400 kilodur




Tipik yemeklerinden biri. Ekmek içinde kuru fasulye ve sosis. Hamuru alt fotoğraftaki kadın açmış olabilir.


Sighetu Marmatiei'de öğle yemeği sırasında yerel kadın hamur açıyor.

Yemek sonrasında sırada Komünizm Kurbanlarını Anma Müzesi var. Çok etkileyiciydi. Çok.

1897 ila 1977 yılları arasında hapishane olarak kullanılmış. Özellikle 1950'li yıllarda tutuklu sayısında ciddi artışlar olmuş. 72 hücrede 180 tutuklu....

Keyifli veya neşeli bir yer değil tabii ki. Komünizm dönemi süresince hapishane olarak kullanılan bu bina, daha sonraları aslı korunarak müzeye dönüştürülmüş.

Hücrelerde dolaşırken kimlerin içeri alındığını, işkenceleri, birbirleriyle haberleşme araçlarını, kanlarıyla yaptıkları resimleri gözlemledik. Sarstı.




Heykeltraş Aurel Vlad tarafından yapılmış "Kurbanların Geçit Töreni" isimli çalışma ise son damgayı vurdu.


Yola devam etmek üzere arabaya ilerlerken gözüme çarptı Nobel Barış Ödülü Sahibi edebiyatçı Elie Wiesel'in evi. Romanya'da 4 çocuklu Yahudi ailenin 3cü çocuğu. 1944 yılında Naziler tarafından ailesiyle birlikte Auschwitz toplama kampına gönderilir. Hayatta kalmayı başarır.

Yollara devam... Geziye devam edelim.





Gördüğümüz manzaralar gideceğimiz yer hakkında bilgi verir genelde.

Ama biz az görmüşüz. Bu kadar kırsalla karşılaşacağımızı hiç tahmin edememiştik.

Breb'deyiz....

Bir sonraki yazım olacak kendisi.

O zamana kadar iyi kalın, sağlıkta kalın.

Cornelia'nın iletişim bilgileri: cornelia@maramuresguide.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder