Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

9 Ekim 2015 Cuma

Yezd, Sessizlik Kuleleri......


İslamiyet öncesi dönemde Zerdüşt topluluğunun merkezi durumundaki Yezd'deki 2 adet Sessizlik Kulesi'nden biri.

İnançlarına göre bir Zerdüşt ölünce vücudu önce bu kulenin eteklerine getirilir ve burada ailesi ile birlikte cenaze töreni yapıldıktan sonra ölünün naaşı rahipler tarafından merdivenlerle ulaşılabilen kulenin içine taşınır ve burada bir taş üzerine bırakılırmış. İnanca göre Ahura Mazda'ya ulaşan ruh bedeni terk ettikten sonra artık beden, ateşi, suyu ve toprağı kirletmemeli. İşte bu sebeptendir ki ölünün vücudu akbabalar tarafından parçalandıktan sonra kemikler toprağa gömülmekte ve bu suretle de kötülük toprağa karışmamakta.

Kule Zerdüştler tarafından kullanıldığı zamanlarda içeriye rahiplerden başka kimsenin girmesine izin yoktu. Burada yanmakta olan Kutsal Ateş'in yeni tapınağa taşınmasından sonra bu gelenek artık yaşatılmaz olmuş. Ölüler 1978 tarihinden sonra tapınağın eteklerindeki mezarlığa gömülüyorlar.

Artık kulelere çıkma izni de var. Ben çıkamadım.

İslam devrimi ile birlikte bir çoğu Tahran ve Hindistan'a göç etmesine karşın, bu eski dine inananların nüfusun %10'unu oluşturduğu kent, günümüzde Zerdüşt dininin son kalesi konumunda. Ancak hangi dine inanırlarsa inansınlar Yezd halkı dindarlığı ile tanınır. Dinsel yapıların çokluğu nedeniyle kent Darü'l İbade - İbadet Evi olarak da anılır.

Eski Kent'e gitmeden Sessizlik Kuleleri alanından görüntüler.


Büyük, kocaman bir alan; kurak, susuz, ağaçsız, sessiz. Garip bir duyguydu.


Yezd'in özgün mimarisinin en önemli özelliklerinden biri, evlerin çatılarından yükselen rüzgar bacaları (Badgir). Yukarıdaki fotoğraftaki de biraz değişik olanı. Bacalarda açılan delikler sayesinde en ufak esintiyi bile yapının içine yönlendirecek şekilde tasarlanmış. Bugünün air condition sistemi.


Havayı yönlendiren delikler.




Alanda bulunan ve çeşitli amaçlar için kullanılmış olan binalar toplamı.


Tavan kaplaması.


Bir çilehane'nin dıştan görüntüsü.

Burası beni inanılmaz etkiledi.

Sonrasında eski şehre gidip Ateşgede'yi gezmişiz... Hiç hatırlamıyorum desem... Ama notlarım öyle diyor... Yine yazılanlara göre, en önemli Zerdüşt Tapınağı... Müze bölümünde bir cam arkasında yanan ateşin (bunu hayal meyal hatırlıyorum) 470 yılından beri yandığı ve bugünkü yerine 1940 yılında getirildiği söyleniyor. Ben büyük olasılıkla burası gezilirken bedenen ve ruhen Sessizlik Kule'lerindeydim...


 Oraya ait tek fotoğrafım da bu... Faravahar... Doğru Düşün, Doğru Konuş, Doğru Yaşa...


Yezd kent merkezindeki günümüze en sağlam ulaşan Badgir örneği. Bu 4 bacalı.

Ve Eski Kent.


12. yüzyıla tarihlenen eski kent bütünüyle sade ve geleneksel bir mimariye sahip. Labirent tipi dar sokaklarında yürürken yüksek duvarların arkasında kalan evler nedeniyle terk edilmişlik hissinden insan kendini kurtaramıyor.


Bir yer altı su kanalına inen merdiven (merdiveni belli değil, ama ben biliyorum!!) Yani doğru bilgi.


İran'ı yazarken hiç komik bir şey anlatamadım. İyi ki şu kapıyı çekmeye çalıştım da başıma ilginç bir olay geldi...

Grupla çıktığım her gezide, tur rehberine olsun, yanımdaki arkadaşıma olsun hep, ben kaybolmam, merak etmeyin derim.

2 kere kayboldum... Üstelik ilk kaybolmam Yemen'in orta yerlerinde Allah'ın unuttuğu bir yerde oldu ki, o başlı başına bir olaydır...

Bir de tam da yukarıdaki fotoğrafın çekildiği yerde, Yezd'in labirent sokaklarından birinde gerçekleşti. Yukarıdaki kapıyı sağ üstteki gökyüzünü kapatacak şekilde ayarlamaya çalışıyorum. Bir gözüm de grupta.. 2 metre ilerimde duruyorlar. O kadar yakınız. Gökyüzünü yok ettim, gözüm gruba kaydı, kimse yoktu ortalıkta, deklanşöre bastım; girmesin diye o kadar uğraş verdiğim mavilik kareye girdi; ama grup yoktu. Böyle soğuk bir ter boşandı sırtımdan; aklıma Yemen geldi... 2/3 İranlı gördüm; İngilizce kalabalık grup görüp görmediklerini sordum. Tüm sorduklarım o gün konuştuğum dili unutmaya yeminliydi herhalde!!

Kendi kendime, yerinden ayrılma dedim. Telefonla rehberi ve Hülya'yı arıyorum, otomatik yanıt; kadının biri Arapça bir şeyler diyor. Bunlar beni bulurlar herhalde deyip tam orada bulunan otelin duvarına yaslanıp beklemeye başladım. Ve telefonum çaldı. Hülya... Canım o ya... sizi kaybettim, şuranın duvarında bekliyorum dedim. 2 dakika sonra o otelin merdivenlerinden Hülya çıkıp geldi:)

Şehri gezmeye devam.


Törenlerde 600 kişi tarafından taşınan Kutsal palmiye yaprağı. Şimdi biraz geri gidip nereden geldiğini göstereceğim.



Persepolis kentindeki Apadana Merdivenleri'nde çok sık karşımıza çıkmıştı. Yani geçmişi çok eski.



Namaza durmak üzere olan bir kadın.


Öğrendiğim bir dolu şeyden biri de, Cuma günü namazların sadece büyük ve heybetli Cuma Cami diye adlandırılan camilerde kılınıyor olması oldu.


Şehirden..


Duvarlarda renkli kablolar.


Ve telefonumun bana yaptığı hoşluk.. Hava "hüzünlü"

İran'a giriş yazısında belirttiğim gibi, Şiraz ve sonrasında ezberimiz gerçekten bozuldu. Sırada son durağımız olan İsfahan var. Orada da tavan yapıldı.

İyi kalın, sağlıkta kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder