Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

7 Mayıs 2013 Salı

Kahramanmaraş&Antep; V.Gün, 3 Mayıs 2013

Bu geziyi de bugün sonlandırıyoruz. Akşam 22.10 uçağıyla şehre dönüyoruz. Bavullarımızla otelden ayrılacağız.

Kahvaltıya oturmak üzereyken Bülent Bey aradı cepten. Başlamayın, beni bekleyin, deyince, anladık ki yine birşeyler getiriyor.

Geldi de.... Allahım biz de sana geliyoruzJ)


İki kutu, ılık, içi fıstıklı, kaymaklı, baklava hamurundan tek kat olarak hazırlanıp, bohça biçiminde katlanmış katmerler... Sabahları kahvaltı etmeyen, tatlı sevmeyen BEN bile yedim. Allahım sana geliyorum!!!

Katmerin günümüzde de geçerli olan bir başka önemli anlamı daha varmış. Gerdek gecesinden sonraki ilk sabah, damat gelin annesine kırk adet kadar katmer götürürmüş... Ana da, ancak katmerler kendisine ulaşınca derin bir “oh” çeker ve hemen konu komşuya dağıtırmış...

Biz bir kutuyu dahi bitiremedik. Bülent Bey bozuluyor galiba, ama yapacağımız bir şey yok.

Biz Maraş’a gidip en hakiki özünden, Mado olmayan dondurma yiyeceğiz daha.  

Antep – Maraş arası altmış kilometre kadar.

Yol belli bir bölgeye kadar çok düzgündü. Sonrasında tek şeride indi ve kıvrıla kıvrıla devam etti.

Ben Maraş’a da inanamadım. Ne bekliyordum, ondan da pek emin değilim aslında. Ama gördüklerimin tahminlerimin çok üstünde olduğu kesin.

Sanıyorum Kahramanmaraş Spor Klübü ligde sınıf atlamış. Şehrin tüm ana arterlerinde, kocaman kırmızı beyaz bayraklar üstünde başarılar yazısı ve altında da , mesela, Özge Kitapevi; Mado Dondurmaları; Kahveciler Birliği gibi yazılar vardı. Yani, o ilanı kim astırdıysa, altına da kocaman imzasını atmış.

Koçtaş da Maraş’da mağaza açmış. Maraş usulü hem de....


Şehirde ilk önceliğimiz eski Maraş'ı dolaşmak oldu.




Sonrasında kaleye çıktık. Son derece bakımlı, pırıl pırıl tuvaletleri olan bir yer. Ve hiç utanmadan, sanki iki saat önce o katmerleri başkaları yemişcesine dürümleri ısmarladık. Hayatımda içmediğim kadar çayı bu bölgede içtiğimi de buradan itiraf edeyim. Evde çaydanlığı olmayan biri için rekor.....



Tekrardan merkeze dönüp arabayı park ettikten sonra sokaklarda yürüdük.


Kalenin merkezden görüntüsü.



Minareyi çok beğendik.


Kına gecesi aksesuvarları satılan dükkan.


Grup Maraş'daki baharatçıyı talan ederken:))




Anna'nemden kalma bakır tenceremi getirmediğime çok üzüldüm bu kalaycıyı görünce...



Eyerci.


Ve protestocu... 

Antep’e dönme vaktimiz geldi. Ama önce dondurma yenilecek.....

Amanin... biz İstanbul'da dondurma falan yemiyoruz arkadaşlar. Dondurmanın burada şekil, boyut ve anlam değiştirdiğini pastaneye oturup ısmarladıktan sonra masaya gelen çatal ve bıçaklardan anladım!!!

Burada sade dondurma yenilirmiş. Ama ben karadut da çok severim... bir lokmacık yanına ilave et lütfen dedim.

Geldiler, önümüzdeler.



Biz uçuyoruz galiba!!!

Dönmemiz gerekiyor!!!

Yolda gözüme çarpan tabela, olayın ciddiyetini biraz daha iyi açıklar diye umuyorum.


Uzun yol dondurması!!!

Ve yine Antep.

Hemen Tahmis Kahvesi’ni ziyaret.





Tahmis Kahvesi ve içi

Birimiz Menengiç kahvesi ısmarladı, ama beğenmedi.  Ben ve bir başka arkadaş tercihimizi nargileden yana kullandık. Altı süt ve kahve, üstü birşeyli özel Tahmis Kahvesi nargilesi geldi. Bizim kendi gücümüzle o suyu fokurdatmamız olası olmadığından, yetkili şahıslar tarafından çekilecek kıvama getirildi... keyifler keka.

 

Nargileleri fokurdatırken, konu Antep'in ucuzluğuna geldi. Buraya yerleşsek diye bir düşündük. Rehberimiz 1+5  dubleks sıfır dairelerin fiyatı 385.000 derken, ben Dolar mı Euro mu diye atladım. Yok, Yeni Liraymış... Hadi yerleştik, bir iş tutmamız gerek. Altın, baklava günleri pek bize göre değil. Ne yapılır, ne edilir... Sonunda bir Pizza dükkanı açmaya karar verdik. Antep Pizza Salonu. Buralarda mısır taneli, ananaslı pizza hiç gitmeyeceğinden, acılı olmasına karar verdik. Pizza Arabbiata mesela..
Ben, dükkan bizim olursa batmayız; kiralarsak batarız dedim. Rehberimize sorduk. Bir ay kadar millet meraktan, bunlar ne yapıyorlar diye akın akın gelir; sonra akıl vermeye başlarlar; ve sonunda siz yapmak istediğiniz işi yapamayıp kebapçıya döner ve batarsınız, dedi... Galiba haklı.
Şehirde ciddi bir otopark sorunu var. Ufak bir arazi satın alıp otoparkçılık yapalım dedim. Değnekçi tutar, paraya para demeyiz herhalde!!! Bu fikrim pek kabul görmedi diğer arkadaşlarım tarafından.
Sonunda Tahmis Kahvesinin hazırlattığı broşürleri incelerken, kadrolu çevirmen olmaya karar verdik. Bize uygun en iyi iş o geldi. Ama sonra, taa Gaziantep'ten Bodrum'a arabayla gidemeyeceğimizi anımsayıp, buraları sadece turist olarak gezmenin keyfini çıkartalım en iyisi dedik...

Bu kadar yemenin ve içmenin üstüne, hiç utanmadan, bir de akşam yemeğine gittik. Şirvan Kebap... Yine lahmacunlar, Simit kebapları yendi; ıslak ve kuru baklavalar alındı. Bavullarımız en az beşer kilo ağırlaştı!!

Sonunda hava alanındayız. Rehberimiz Bülent Bey’le vedalaştık; öpüştük; teşekkür ettik. Kontuarda üçümüz birden bavulları verdik ki fazla bagaj ödemeyelim....

Flypgs yirmi dakika rötarla kalktı. Olsun. İstanbul’a indiğimizde bana bütün şehir kebap kokuyormuş gibi geldi... Döneli dört gün oldu, o koku ancak dün silindi burnumdan.

Çok keyifli bir geziydi.

Tur programını hazırlayan Tülin’e; oradaki bağlantılarımızı sağlayan FarnAway acentasına ve rehberimiz Bülent Bey’e; gruptaki arkadaşlarıma çook teşekkür ediyorum.



Az kişiyle gezmenin dayanılmaz hafifliği.

En kısa zamanda yeniden görüşmek üzere iyi kalın, sağlıkla kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder