Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

13 Mayıs 2015 Çarşamba

Viyana

Orta Avrupa'nın beyaz kuğusu; narin prensesi. Tekrar tekrar görmekten hiç bıkmayacağım şehir.

Bu sefer de dolu dolu 5 günlüğüne gittik. Bunun 3 gününü Viyana'da, 1 gününü Salzburg ve 1 gününü de Graz'da geçirdik. Yine çok güzeldi; yine çok sevdik.

Bilinen bir şehir olduğunu düşündüğümden, bu yazımda daha çok fotoğrafa, benim gözümden Viyana'ya yer vereceğim. Fazla açıklama yapmamaya çalışacağım.

Uçak biletlerimizi kendimiz alıp,hava alanı/otel/hava alanı transferleri, konaklama, şarap tadımı ve 1 konser içeren programı da Viyana'ya yerleşmiş çok sevgili Avusturya Liseli turizmci arkadaşım Çınar ayarladı.

Viyana küçük ve derli toplu bir şehir. Toplu taşımayı neredeyse hiç kullanmadık. Hep yürüdük. Otelimiz bu bağlamda biraz daha fazla yürümemize neden olacak mesafedeydi, ama yürüdük. Trafiği tek yönlü akan bir sokak üzerinde kurulmuş tabii ki eski bir bina. Apart otel olarak çalışıyor. Ancak kahvaltı servisi var.




Sahibesi bir Avusturyalı ile evli gencecik hoş bir Türk kadın. Memnun kaldık. Bir tek bizim bulunduğumuz odalarda duş sorunluydu; ancak onu da yakında halledeceklerdir. Oteli alt kattan başlamak üzere yeniden düzenlemeye başlamışlar.

Güzel şehrin sokaklarında beni etkileyenler bölümüne aşağıdaki fotoğraflarla başlayayım.




Bu evlerde yaşamış olan ünlülere ait bilgiler. Memleketimizde bizler dahi doğduğumuz evleri artık bulamıyorken, asırlar önceki binaların korunması, onlara saygı gösterilmesi beni çok etkiliyor. Kıskançlık damarlarım yine yeniden kabarıyor.

Café'ler, café'ler....



Şehrin en eski cafelerinden biri olan Demel. Her yerde olduğu gibi burada da bir masa bulabilmek için uzunca bir süre beklemek zorunda kalıyorsunuz. 2ci fotoğraftaki süslemelerin hepsinin çikolata olduğunu yazayım mı?



Albertina Müzesi'nin tam karşısında yer alan Café Mozart ve Mozart kahvesi. Özellikle erkek garsonların büyük çoğunluğunun Türk olduğuna sonunda alıştık.


Yüzlerce sokak cafésinden biri. Her yer, her dakika dolu.


Albertina Müzesi'nin altındaki Palmiye Café... İçinde büyük boy palmiyelerden almış ismini. Bana fazla bir şey ifade etmedi. Tam yanında da Kelebek Evi var.. İçinde kelebekler uçuşuyor. Özgür olmalarına inandığımdan bakmadım.


Bir köşe başı cafési.







Sevgili okuldaşlarım Çınar ve Kaya'nın Wein&Co.'da düzenledikleri "Şarap Tadımı ve Şarap Tanıtımı" gecesinde. Fotoğraflar için Zeynep Aktoğlu'na teşekkür ediyorum.


Bir pasaj içi mekanı.


Bu sefer de Viyana'ya yerleşmiş sınıfdaşlarımla bir başka klasik, Café Landman'da kahvaltı



Schnitzel'in şehirdeki adı: Café Central.



Figlmüller kimilerine göre şehrin en iyi Schinitzelcisiymiş. Et boyutu tabaktan küçük asla olmazmış.. O porsiyonu bitirmek o kadar da kolay olmadı. Benim tercihim Café Central.



Bunun keyfi ve lezzeti anlatılmaz.

Viyana aynı zamanda bir müzeler şehri. Adım başı bir başkasıyla burun buruna geliyorsunuz. Biz de bir günümüzü tamamen müzelere ayırdık.

Albertina Müzesi - 11.90 €, ve Musevi Müzesi -  10.00 € gezdiklerimiz arasındalar.

Albertina Müzesi'nde Monet'den Picasso'ya isimli bir sergi vardı. Uzun bir zaman salondan salona geçerek çeşitli dönemlerden çeşitli sanatçıların eserlerini görebildik.



Müzenin giriş bölümü.

Musevi Müzesi'ni bulmakta epey bir zorlandık nedense. Bulduğumuzda da gezdiğimize, gördüğümüze değdi.








"Yabancılar her yerde"


Müzeler Adası Viyana'ya daha yakışmış. Berlin'i sevmedim ya, illa çamur atacağım!! 




Bu bölümde bulunan Sanat Tarihi Müzesi'ni çok gezmek isterdim. Ancak girişte o kadar kuyruk vardı ki, beklemeyi gözüm hiç yemedi. 




Ara sokaklardan birinde karşımıza çıkıveren "Saat Müzesi"nin önündeki minicik saatçi dükkanları.

Biraz vitrin.



Fotoğraflar Zeynep Aktoğlu'na aittir. Viyana'daki en sevdiğim ayakkabıcı. Bir şey almaya kalkarsam beni engelle, zorla dışarı çıkart Zeynep diyerek içeri girdik. Almadım :) 


Taksim'deki çiçekçilerimiz daha renkliler, değil mi? Her ne kadar biraz köşeye itilmiş kakılmış olsalar bile, orada olduklarını bilmek insanın içini ferahlatıyor.



Bunu çok sevdim.


Swarovski mağazasının önündeki banklar.



Çikolata ve pastalar.....


Bir mağazanın girişindeki tavan süslemesi. Bu da favorim oldu.


Mücevherci vitrini.


Tente yansıması.

Ve binaların yükünü asırlardır taşıyan heykeller, sütunlar.  Hep var olun.



Çok güzelsiniz, çok.


Sonra böyle bir şey.



Sonra Parlamento'dan örnekler.



Ve bence şehrin en keyifli, en renkli yeri: Hundertwasser evleri. 








Turistik merkeze uzak bir yerin turist kaynamasının sebepleri iyice araştırılmalı.

Hundertwasser, bu alana çirkin bir şey yapılmasını önlemek amacıyla hiç bir ücret almadan inşa etmiş. Gaudi'den ciddi anlamda etkilendiği her halinden anlaşılıyor. Orta halli insanların içinde yaşadıkları bu binada 52 daire ve 4 ofis bulunuyor. Camlarından, balkonlarından 30 tane kadarının uzunluğu 20 metreyi aşmış ağaçlar, bitkiler fışkırıyor. 
Hundertwasser'e göre insan 3 deri katmanına sahiptir. Birincisi kendi derisi, ikincisi giysileri ve son olarak da bulunduğu binanın duvarlarıdır. Bu nedenle de binalar insanın yapısına ve doğal gereksinimlerine uygun olmalıdır. İlginç bir felsefe.

Şehirde bir de konsere gittiğimizi belirtmiştim. Kursalon'da Strauss ve Mozart eserlerinden oluşan konseri dinledik. Kimi zaman aryalar eşlik etti, kimi zaman da Vals gösterileri. Biraz turistik olmakla birlikte keyifliydi. Viyana Filarmoni hiç aklımdan çıkmıyor. Bir gün mutlaka.



Konser salonundan görüntüler.



Bu tavşanlar neyi simgeliyorlar anlayamadım. Ama durup durup karşımıza çıktılar..




Önünüze çıkan her pasaja girin derim. Görecekleriniz sizi mutlu edecek, hayretler içinde bırakacaktır.


Bir pasajın girişinde, kurumuş yaprakların toplanması için planlanmış sistem. Oraların rengarenk sonbahar renkleriyle bezenmiş halini görmek isterim.


Nerede çektiğimi ve ne hakkında olduğunu hatırlayamadığım, ancak çok beğendiğim bir başka Viyana klasiği. Notalar, S ve Fa anahtarları....


Neyse ki Avusturya klasik geleneği bu konuda da korumayı başarmış. Para atınca otomatik yanan dilek mumları yerine hakiki mumlar kullanıyor. Çok yaktım çok.


Viyana'da görülmesi gereken 13 yer diye bir broşür hazırlamışlar. Park ve bahçeleri de 12ci sıraya oturtmuşlar. İşte onlardan birinin önünden geçerken karşıma çıkan.




Döneceğimiz günün sabahı Kaertner Strasse'ye konulmuş ultra modern bir heykel. Sessiz sedasız açılışını yapmışlar. Onca klasik bina ve heykelin yanında biraz aykırı kaçıyor, ama konuyu anlayınca, tamam... doğru, diyorsun. Üstündeki plakette yazan: Avusturya'da sanayi sektöründe çalışan 140000 kişi var. Bu sayı ile Ernst Happel stadyumunun 3 kere dolacağını biliyor musunuz?



Yeni hizmete giren ultra şık, ultra modern ve bütün büyük mağaza zincirlerinin bulunduğu Goldenes Quartier.

Viyana böylecene bitti. Sırada Salzburg var.

Şehirle ilgili her tür bilgi ve rezervasyon için sevgili Çınar Sözer'e başvurmaktan çekinmeyin derim. www.pera.at 

Graz'ı yazacağımı belirtmiştim. Sonra bilgi ve fotoğraf olarak çok bir tekrar olacağına kanaat getirdiğimden iptal ettim. 

Bir tek, trenin Viyana'dan Graz'a 2.5 saatte gittiğini, fiyatının kişi başı 70 €, koltuk rezervasyonunun 3.5 € olduğunu ve de Avusturya'da dahi bu hızlı trenlerin arızalanıp yolda kalabileceklerini belirtip Graz'a da böylecene değinmiş olayım :) Viyana'dan hareket yerinin Hauptbahnhof olduğunun altını çizeyim. 

İyi kalın, sağlıkta kalın.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder