Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Datça'da Severek Gittiğim Yerler: Celal'in Yeri

Yazı 2 Ağustos 2015 tarihinde tamamen güncellenmiştir. Celal çağ atlamış zira. 
Güncellemeyi yaparken eski fotoğrafların bir bölümünü bırakmaya karar verdim ki aradaki fark görülebilsin. 

Madem son zamanlarda, gezmediğimden seyahat izlenimlerimi yazmıyorum, bari Datça’da severek gittiğim mekanları anlatayım istedim.

İki yıldır Datça’da en çok Celal’in yerinde denize girmeyi seviyorum. Burası Datça merkeze en yakın ve en güzel koylardan biri olan Kargı’da sondan bir önceki işletme.

Kargı yoluna girildiğinde karşınıza çıkan manzara.


Kendi aracınızla gidecekseniz, o koydaki en popüler mekanlardan biri olan Yeşim Bar’ın parkına sapmayıp tozlu, topraklı  yoldan devam ederek ulaşabiliyorsunuz. Yol bu yıl biraz adam olmuş gibi geldi.  Sanki dozerle çukurlar düzeltilmiş.  Eğer araçsızsanız, minübüslerle Yeşim Bar'ın oraya kadar gelip, kıyıdan yürüyerek de gelebilirsiniz. Yürüme yolu çakıllıdır ve sıcakta zor olabilir. Ama bu şekilde gelenlerin sayısı da az değildir.

Kendi araçlarıyla gelecek olanlar, hemen sağda karşınıza çıkacak olan harap haldeki şapel sizi durdurup mutlaka bir fotoğraf almanızı sağlayacak kadar güzel, zarif ve naif.


Kiliseyi fotoğrafladıktan sonra zeytin ağacının dibine çömelmiş amca gözüme çarptı. Selamlaştık. Senin de fotoğrafını çekmek istiyorum, izin verir misin diye sordum. Ya kızım, yüz yaşında adamı çekip napcen, diye sordu. Dayı, dedim, senden yaşlı kiliseyi çekmişim de seni mi çekmeyeceğim... Katıla katıla güldü.
Datçalıların ilginç halleri var. Her şeylerini söylerler.. Mesela, şimdi pazara gidiyorum; ben de annemgile ilaç almaya geldim; su suluyorum (bahçe suluyor aslında)..... Bu amca da, oğlakları beklediğini söyledi o arada!!



Çocuk olmak ne kadar güzel. Belli ki çok sıcaklamış.

Datça’da yol mutlaka bir yerlerde biterJ  Ondan sonrası yoktur. Hep geri dönülür... Tek yöndür. Celal’in yeri de bu tozlu yolun sonundadır işte. Önce karşınıza Cennet çıkar; hemen onun yanındaki işletme de benim gittiğim mekandır.

Daha mekanın kapısından içeri adımızını atmadan sizi şu üç günlük sıpa karşılayabilir....


Kapıdan girerken de dikkat edin, bir civcivin üstüne basmayın derim...


Datça'nın çoğu yerinde olduğu gibi, burası da tam bir aile işletmesi.

Hemen ilerde neredeyse yüz yaşındaki Dudu nineyi masanın başında patlıcan, patates doğrarken; veya fasulye ayıklarken görürseniz de hiç şaşırmayın.




Bu yıl anladığım kadarıyla ninecik de mekandaki değişimden nasibini almış. Artık çalışmayacağım deyip deniz ve güneşin tadını çıkarmaya başlamış. Kendine ait bir baharın keyfini sürüyor anlayacağınız.

Önünüzde denizde uzanan bir iskele; bu iskeleye bağlı kıçtan takma motoruyla Kayık isimli minik kayık.



Girişin sağında çardak altında bambu koltukların plastik masalara eşlik ettiği lokanta kısmı.


Buraya kadar her şey aynı.

Bundan sonrası ise akıllara durgunluk verecek kadar değişmiş.

Öncelikle Celal mekanı 2'ye ayırmış. Bir sınır falan yok ortada. Girişte sağda kalan ve iskeleyi de kapsayan bölümü akrabalarına vermiş. Herkes hesabını kitabını bilsin diyor. Çok radikal bir karar bence.

Girişten sola dönüp geniş bahçeyi geçtiğinizde de pansiyon olarak kullandıkları binanın son odasını mutfağa çevirip kendi işletmesini, kendi adıyla oraya taşımış.


Kırık dökük ahşap şezlonglar,  yanına masa niyetine dört ayağını farklı boyutta olan yine mavi renkli, yine kırık dökük bir ahşap sandalyelerin yerlerinde yeller esiyor. Ben gözlerime inanamadım...  Aslında kimse inanamıyor.






Her 2 işletmede de aynı şezlong, minderler ve şemsiyeler kullanılmış.

Ben niye mi burayı tercih ediyorum??? O kadar doğallar ki....- Tabii ki artık o eski doğallıkları kalmamış.  O kadar sıcaklar ki.... Hâlâ çok sıcaklar. Yemekleri o kadar güzel ki... Hâlâ çok güzel. ve en önemlisi, o kadar serbestsiniz ki.. sağınız, solunuz o kadar boş ki; o kadar et et değilsiniz ki.... Artık değil...  Ama bu değişimi yapmak zorundaydılar. Bence geç bile kaldılar. Etraflarındaki tüm işletmeler "çağa" uyarken, uymuşken kırık dökük ahşap şezlonglar olmuyordu. Bu değişim de etkisini göstermiş. Müşteri profili hemen değişmiş. Gelenlerin sayısı artmış. Ne içersiniz, ne yersiniz diye kimsenin sizi rahatsız etmediği bir ortam - Celal'de devam ediyor bu gelenek.

Yemekler... az ama öz... İddialı konuşmayı sevmem, ama Datça’daki en güzel kalamarı yapan adam Celal Abi. Yerli kalamarı, yumuşacık ve gerçekten de çok lezzetli kızartıyor.

Yerli balık da bulunur. Sabahtan sepetleri suya bırakırlar; öğlene doğru kayıkla gidip onları toplar ve Allah ne verdiyse, temizleyip taze taze servis ederler.

Normal tencere yemeklerini eşi pişiriyor. Patlıcanın her türlüsünü, fasulyeyi, bamyayı ve de çoban salatasını çook lezzetli hazırlarlar. Sigara böreklerinin içinde beyaz peyniri aramaz, bol bol bulursunuz!!


Celal yemek işini tamamen eşine teslim etmiş. Kendisi balık, kalamar ve ocak işiyle ilgileniyor.



Celal ve ocağı.


Eşinin hazırladığı günlük soğuklar.



Bu yılki yardımcıları yine bir akraba çocuğu olan Ramazan. Açık lisede okuyor. Genç olmanın, genç fikirli olmanın mekana sağladığı artılar çok fazla.



İskele ve


Soyunma kabiniyle duş fikrini kendisi dayatmış.

Gelecek yıl iskeleyi uzatıp deniz üzerine bir güneşlenme platformu yapmayı planlıyor. İyi olur. Hoş, uzun iskele fazla çocuk, fazla gürültü demektir ama yapılması gerekiyorsa da olmalı.



Lokanta kısmı çok büyük değil. Ama idare ediyorlar. Bence, her masanın 6 kişilik olması bir sorun.  Sanki 2/3 tane ufak  konulsa daha iyi olurdu.

Mavi iskemleler tamam; ama keşke mavi beyaz örtü kullanılsaydı.



Emektar tahta şezlonglar artık kabak çiçeklerine destek oluyorlar 

Siz yemeğinizi yerken civcivler havlunuzun üstünde geziniyor, çantanızın içini didikliyor olabilirler... ne gam... eşelensinlerJ

Öz cümle, bütün bir gününüzü sakin, huzurlu, müziksiz, ailenin sıkça duyulan kahkahaları eşliğinde geçirirsiniz. Denize girer,  kabinde mayonuzu değiştirir, yemeğinizi yer, çay veya kahvenizi içip evinize dönersiniz.



Bu manzara her zaman önünüzdedir. Datça'da jet ski, su kayağı yapmak yasak olduğundan denizden gelen sesler dalgadır, yatların demir atması veya demir almasıdır.



Bu yılki bir başka yenilik ise bu kedicik. Ne zaman görsem, aklıma kedisever dostlarım geliyor. Bunun için balık ısmarlayıp yedireceklerinden o kadar eminim ki!!! Merak etmesinler, biraz daha bekleyeceğim; azıcık toparlanamazsa kuru mama alıp götüreceğim kendisine... Sizin adınıza :)

Bir konuyu yazmadan bitiremeyeceğim.

Bu ilçede işletmeler ayak bastı parası almazlar. Sahiller herkese açıktır uygulaması geçerlidir. Sabahtan gelip, denizini, şezlongunu, duşunu, iskelesini kullanıp, çantasının içinde bir şişe su getirenleri; bütün günü 2 bardak çayla geçirenleri ciddi olarak kınıyorum. Burada sezon zaten kısadır; bu şezlonglar kimsenin hibesi değildir; işgaliye parası ödenmektedir. Günahtır ve hem işletme sahiplerine hem de orada yiyip içen kişilere ayıptır. Hiç bir şey ödemek istemiyor musunuz, mutlaka ki haklı sebepleriniz vardır; ama o zaman halk plajlarını tercih edin ne olur. Üstelik böyle davranarak oraya yemeye gelmiş insanların şezlonglarını da işgal ettiğinizden orayı terk etmelerine sebebiyet veriyorsunuz.

Telefon: Celal Aslan
                 0539 700 74 04
                 0252 712 88 25

Kalın sağlıcakla




1 yorum:

  1. iki çayla günü geçirme cimriliğini bende kınıyorum işletmeler gerçekten zor durumda kalıyor

    YanıtlaSil