Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Datça'da Severek Gittiğim Yerler; Balıkçı Fevzi'nin Yeri

Fevzi ve küçük ailesinin Datça’ya gelme ve yerleşmeleri başlı başına bir olay. Medeni bir şekilde yollarını ayıran çiftin karısından dinlediğim hikaye.

Yıllar önce İzmir’de küçük/orta bir işletme sahibiymiş Fevzi. Eşi Semra da arkadaşlarıyla altın günlerinde vaktini geçiriyormuş. Bir de okul öncesi çağlarını yaşayan oğulları, Arda, var.

Fevzi, Datça’da bir lokanta açmak için kendinden borç alan bir arkadaşının borcu vaktinde ödememesi üzerine, ailesini toplayıp Datça’ya gelmiş. İşletmesini falan kapatmamış. Parayı tahsil edip İzmir’e dönmek niyetindeymiş.

Borçlunun tipik, abi bugün ödeyecem, yarın ödeyecem nakaratları arasında oğlanın ilkokula başlama vakti gelmiş. Hadi burada başlasın, parayı alınca geri döneriz demişler...

Fevzi boş durmaktan sıkılmış. Kıyıdan veya kiraladığı sandalla denize açılıp balık tutmaya ve tuttuklarını lokantalara, eşi de, kayınvalidesinden öğrendiği tatlı, börek ve çörekleri oradaki bir otelde yapıp satmaya başlamış.

Bu arada borçlu batmış:) Fevzi’ye de borcu karşılığında tabak, çanak, masa örtüleri vermiş. (Kısa bir süre öncesine kadar verilenleri hala kullanıyorlardı). Bunun üzerine, bunlar da bari biz bir balıkçı lokantası açalım demişler... Ama, demiş Fevzi, ben dükkanımda küçük balık servis edeceğim.

Geri dönmeyi de tercih edebilirlerdi tabii ki. Fevzi'nin kendisinden duyduğum kalış sebepleri çok hoşuma gitti: Basit bir "merhaba" ..... Yolda yürürken, bir yerde otururken, hiç tanımadığı insanların "merhaba" demeleri. Datçalıların elan geçerli olan adetlerinden biridir. Buradaki ilk günlerimde beni de çok şaşırtmış, sonraları hayran bırakmış ve son nokta olarak, ben de önüme çıkana, merhaba, günaydın, demeye başlamıştım. 

Detaylarını şimdi unuttuğum bir başka macera sonrasında, Semra’nın kiraladığı Ambarcı Caddesi üstündeki minicik dükkana konuşlanmışlar. Konuşlanma o konuşlanma olmuş.

Yine Semra’nın anlatımıyla, oğulları Arda, okumayacağım diye direttiği kimi zamanlarda, aman okuma, gelir dükkanda bize yardım eder, sen de baban gibi balıkçı olursun, diyerek oğlanı okutmuşlar... Arda bu yıl üniversiteden mezun oldu ve babasına yardım ediyor!! Şimdilik diyor.....

Ben dükkanlarını aynı cadde üzerinde bulunan evime gidip gelirken keşfettim. Başından bandanası eksik olmayan, kulağı küpeli, gözlüklü bir adam, kıvır saçlı bıcır bıcır genç bir kadın, ve sürekli birileri gündüz saatlerinde kaldırımın üstündeki masalarda oturup bir taraftan kahve içerlerken diğer taraftan plastik leğenlerde ot, börtü böcek ayıklardı.


Bir başka gurme ve fotoğraf ustası sevgili dostum Bülent Özgören objektifinden Fevzi.

Ve bir akşam gittim. İsimlerini hâlâ bilmediğim gibi, tatlarından da çıkaramadığım bin ton ot çeşidi sayıldı. Sonra ara sıcaklar anlatıldı.

Semra’nın mezeleri anlatırken ve sipariş alırken kullandığı o güzelim vücut dilinin oğlu Arda’da olması beni çok mutlu ediyor. Kağıdı kalemi tutuşu bile aynı.

Dükkanın en büyük özelliği, Fevzi’yi Fevzi yapan yenilen herşeyin kendileri tarafından hazırlanmış olması. Ocak ayı başlarında dağ tepe dolaşılıp otlar toplanır; gerekli işlemler yapılıp kavanozlara konulur. Domatesler kurutulur; yeşil zeytinler salamuraya yatırılır. Diğer bir köşede ismi ve tadı çoktan unuttulmaya yüz tutmuş peynirler mayalanır.

İlk yağmurlarla ortaya çıkan garaviller (küçük sümüklü böcek) bizzat Fevzi tarafından toplanıp, iyice temizlendikten sonra, torbalara konulup derin dondurucuya bırakılr. Yerken parmaklara dikkat!! Ben sosun içinde elimle yediğim için, ne olduğunu biliyorum.

Tutulan büyük balıklar en ince ayrıntıya kadar temizlenir. Filetosu, balık çorbalık hali ayrılır. Yine kısa bir süre önce balık pastırması denemiş ve de çok başarılı olmuştu!!!

Kalamar kurutur mesela!!!

Bence balığın Ordinaryus Profesörüdür Fevzi Çıkıkcı.

Burası da tam bir aile işletmesidir. Fevzi balığı mutlaka kendi yapar. Bir tek balık siparişinde yanınıza gelip elindekileri anlatır. Sonra da ocağının başına gider, hazırlar ve siz de afiyetle yersiniz.

Meze tabaklarının ufaklığı hep sorun olmuştur bu müessesede. Bunun sebebini kimselere anlatamıyorum. O da öyle... o kadar çok mezesi var ki, büyük porsiyon verip diğerlerini kaçırmanızı istemez. Ayrıcana, bugüne kadar oradan aç kalkmış birine de rastlamadım.


Yan bahçeden o an kopardıkları latin çiçeğiyle süslenmiş salata.


Balık çorbası... bugüne kadar içtiklerimin en güzeli. Her yıl malzemeleriyle oynar. Hep bir şeyler ekler.

Sübyesi... ufffff....

Fener balığı... amanın....

Enginarlı balığı... vay vay vay....

Çağlalı balığı... denemedim ama; onun denemesi bile başlı başına bir olay bence.

 


İncir tatlısı ve keçi boynuzlu muhallebisi (yukarıdaki fotoğraf) .... olmazsa olmazları....

İki yıldır yeni bir tatlı denemesi yapıyor. Ne olduğunu yazmayacağım. Eğer yolunuz düşerse deneyin ve siz kendiniz ne olduğunu çıkarmaya çalışın.. Asla anlamayacaksınız ne yediğinizi!! Garanti ederim.

Yine kendi yapımı olan çeşitli likörleri için midenizde bir shot'luk yer bırakmaktan asla pişman olmazsınız. 

Balıkçı Fevzi bir kaç yıl önce Ambarcı Caddesi üstündeki yerinden çıkıp sahile daha yakın ve çok daha geniş bir yere taşındı.

Bugüne kadar gördüğüm en büyük nar ağacının gölgesinde aradan denizi görerek, mavi/beyaz ve kırmızı/beyaz örtüler üzerinde onun yemeklerini, fonda kısık sesle çalan “Nihansın dideden en nazlı yarim veya Yunan ezgileri eşliğinde” tatmaya doyamayacaksınız.



Mekanda asla yapmamanız gerekenleri şöyle sıralayabilirim: Şakşuka, fava, patlıcan salatası; mercimek çorbası, patates kızartması, köfte istemeyeceksiniz... Yoktur, yapmaz ve de kızar:)

Sizinle sohbet etmesini fazla beklemeyeceksiniz. O kadar ki, çoğu zaman, merhaba, bile demez!! Vakti varsa, zaten masanıza gelecek ve sohbetinin tadına doyamayacaksınızdır. Bandanalı arkadaşım için birileri, elinden şeker, yüzünden sirke akıyor, diyormuş... boş verin, size ne adamın suratından; siz yemeğinize bakın diyorum ben de.


Davetsiz misafirleri.


Kapısında asılmış komiklikleri.


Gökova körfezinden gelen köpek balığının kafası dişleri üstünde kapı girişinde kurumuş.

Onun bir başka çok takdir ettiğim yönü, dışarıdan gelip iş yapanlara pek sıcak bakılmayan Datça’da müessese olabilmiş nadir mekanlardan biri oluşu. Dedikodu bilmez. Adam işini, yani balıkçılığını yapıyor.

Sırf orada yemek yemek için Datça’ya gelen yatçılar var. Yıllar önce, yeni yerinde 8-10 kişilik bir Alman gruba siparişte yardım etmek için oradaydım. Bayağı yaşı olan biri sekizinci balık çorbasını sipariş ettiğinde, Fevzi verme, bitti de, adam ölecek, demiştim.

Yine bu yıl, gençten bir Amerikalı elinde bir kitapla dükkanın önünde belirmiş. Hoş geldin, beş gittin; arkadaş nasıl buraya düştün derken, adam elindeki kitabı göstermiş. Amerika’da yayımlanan yüksek tirajlı bir gezi kitabında Fevzi’den söz ediliyormuş. Okuyan da kalkmış gelmiş. Fevzi fotokopilerini çekmiş. İşim yoğun, daha sitede paylaşamadım demişti.

Bugün Türkiye’de çıkan gazetelerin içlerinde veya seyahat eklerinde Fevzi mutlaka, illa ki yer almıştır.

Datça’ya yolunuz düşerse, akşam yemekleri için lezzet markası mekana uğramanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Yoğun sezonlarda rezervasyon yapmanız önerilir.

Telefonu: 0535 959 54 19

Facebook kullanıcıları için de, Fevzinin Yeri, Datça adresi sizlerin tıklarını bekliyor.

Sağlıcakla kalın, iyi kalın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder