Gittiğim bir yeri sevip sevmediğimi çektiğim fotoğraf sayısından anlıyorum... Blog yazmıyor olsam, bu adadan tek kare çekmeden dönebilirdim her halde. Benim tarzım bir tatil/gezi rotası değil.
Lanzarote Adası'ndan buraya da 45 dakikalık bir uçuşla vardık. Hava hep parçalı bulutluydu tüm gezi boyunca. Afrika kıtasına çok yakınız diye yanımızda getirdiğimiz şort ve t-shirtler bavulda ağırlık yapmaya yaradılar.
Şehir turuna Oditoryum'dan başladık. Burası, adadan çıkmış dünyaca ünlü ve yerel halk tarafından çok sevilen tenor Alfredo Kraus adına yapılmış bir bina. Mimar Oscar Tusquets tarafından inşa edilmiş adanın en gösterişli yapılarından biri. Las Canteras plajının bitiminde yer alıyor. Bu münferit ve bağımsız binanın girişi, şehri korurcasına deniz feneri şeklinde planlanmış.
Sembolik deniz feneri
Değişik bir yazı biçimi.
Ancak bunu gördükten sonra anlamını tam olarak çıkarabildim.
Süslemeler deniz motiflerinden esinlenerek yapılmış.
Kilometrelerce uzunluğundaki Las Canteras Plajı
Alfredo Klaus heykeli.
Burada da çeşitli müzik festivalleri düzenleniyor. Adayı ziyaret eden ünlülerin de el izleri müzikholün girişinde yerlere serpiştirilmiş. Doktor Jivago filminden ötürü ben Ömer Şerif'i fotoğrafladım.
Tepeden adanın görünüşü; liman ve petrol arıtma tesisleri.
Las Palmas de Gran Canaria, İspanya'nın Kanarya Adaları Özerk Bölgesi'nin Santa Cruz de Tenerife şehri ile birlikte eş-başkenti. Afrika'nın kuzey batı sahilinden 210 kilometre uzaklıkta. Hem adalar topluluğundaki, hem de Avrupa kıtası dışında bulunan en büyük nüfuslu Avrupa Birliği kenti olma özelliğine sahip.
İngiliz Evleri denilen bölgeden geçip eski şehrin en işlek caddesine varıyoruz.
Caddenin girişi.
Bir durak ve çiçekleri
Kapı ve tokmağı
Ara sokaklardan eski şehre bakış.
Korkuluklara renk katmışlar.
Budanmış; ilk baharı bekliyor.
Kaldırsam bina çöker mi acaba??
Santa Ana Katedrali, Roman Katolik Kilisesi'nin Piskoposluk mevki. Mimari olarak Kanarya Adaları'nın en önemli yapıtlarından biri sayılmakta.
Bunları çok seviyorum. Yaşlı bir İspanyol amca, hiç anlamadığım İspanyolca ile bu kişinin ünlü yerel bir halk ozanı olduğun anlattı. Anladım...
Hiç dayanamam ve makasımı alırım.
Hoş, zarif bir balkon.
Kristof Kolomp Amerika keşfine buradan çıkmış. Kendisine, son Müslüman adadan çıkartıldıktan sonra sefere çıkma sözü verilmesi üzerine uzunca bir süre yaşamış.
İkamet ettiği evin girişi.
Evin iç avlusu.
Sefere çıkma haberini aldıktan sonra son duasını ettiği kilise.
Bu sardalyeyi bir türlü yakamadılar gitti. En son Tenerife'de yakılmış ve gömülmüştü. Amma velakin ayak bastığımız gün yine kutlamalar vardı. Bu sayede de adalar arasındaki fark ayan beyan ortaya çıktı. Tenerife çok daha mütevazı, küçük aile işletmesi gibi bir yerken, burası tam anlamıyla turistlere yönelik bir ada. Eğlencesinden, müzik gürültüsüne kadar her şey farklı. Ve de abartılı.
Bu yılki karnavalın sponsoru Heineken olmalı. Her bir sokakta adım başı kurulmuş tezgahlar; yüksek volumlü hoparlörler, kalabalık, kalabalık ve yine kalabalık.
Grafiti örneği.
Eski şehirden kendine yakışır asalet örnekleri.
Kalabalıkta rengarenk ama yalnız olmak.
Adanın en güzel yerlerinden biri Botanik Bahçesi'ydi. Ne yazık ki aniden bastıran yağmur sayesinde gereğinden uzun zaman ayıramadık buraya.
Burası 10 hektarlık bir alana yayılmış. Endemik bitkilerin yanı sıra baharatlar da yetiştirilmekte.
Alçak bitkiler
Yüksek, büyük, heybetli ağaçlar
Kuşlar, ördekler, kazlar ....
Tabii ki kaktüsler.
Paylaşmasam ağlar mıydı acaba?
Yağmurun azizliği daha fazlasını görmemize izin vermedi.
Biz de adanın güneyine, Las Maspalomas bölgesine indik.
Hava sıcaklığı 25 derece!!! Almanlar denizde. Sahilde iğne atsan yere düşmez. Bu sefer de orada çok sıkıldım....
İşte böyle bir yer.
Burası da 23 Şubat 2015 tarihindeki sahili...
Otelimize dönüyoruz. Gezginlerin bir bölümü akşam yine karnaval yürüyüşüne gitmeye karar verdi. Otel ve odam o kadar güzel ki, hiç bir yere çıkasım yok.
Otelimizin önündeki plajda Pembegül'ün kamerasına yansıyan kum heykel. Kendisine tekrar teşekkür ediyorum.
Şu manzarayı hiç bir şeye değişmem.
Hotel Reina Isabel, konakladığımız tüm oteller içinde en iyisiydi. Bunu Tenerife'de Hotel Silken Atlantida takip ediyor. Lanzarote'deki Hotel Las Costas yazın gidilmiş olsa, en üst sırayı alabilirdi; ancak mevsimin azizliğine uğradı.
Bu adada sadece bir gece konaklayacağız. Ertesi sabah 2 saat 45 dakikalık bir uçuş süresiyle Madrid'e gidiyoruz.
Geziyi düzenleyen CTC Turizm'e, rehberimiz Bengi Hanım'a sonsuz teşekkürler.
Grup İstanbul'a devam ederken, ben hazır oraya kadar gelmişim diye düşünerek, 3 gün de İspanya'nın başşehrinde kaldım.
Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Fotoğraf üstüne fotoğraf çektim. yorulduğum zamanlarda kaldırımlarda, duvar üstlerinde, çeşme kenarlarında, kahvelerde oturdum. Hiç bir şey okumadım. Sadece dolaştım. Elimde şehirle ilgili hiç bir veri olmadığından dolayı Madrid'i yazmayacağım. Eğer bir daha gidersem ki gideceğimden eminim, harikulade bir şehir, o zaman hiç fotoğraf çekmeden bilgi edinip burada paylaşacağım.
Bir sonraki gezime kadar iyi kalın, sağlıkta kalın.
Lanzarote Adası'ndan buraya da 45 dakikalık bir uçuşla vardık. Hava hep parçalı bulutluydu tüm gezi boyunca. Afrika kıtasına çok yakınız diye yanımızda getirdiğimiz şort ve t-shirtler bavulda ağırlık yapmaya yaradılar.
Şehir turuna Oditoryum'dan başladık. Burası, adadan çıkmış dünyaca ünlü ve yerel halk tarafından çok sevilen tenor Alfredo Kraus adına yapılmış bir bina. Mimar Oscar Tusquets tarafından inşa edilmiş adanın en gösterişli yapılarından biri. Las Canteras plajının bitiminde yer alıyor. Bu münferit ve bağımsız binanın girişi, şehri korurcasına deniz feneri şeklinde planlanmış.
Sembolik deniz feneri
Değişik bir yazı biçimi.
Ancak bunu gördükten sonra anlamını tam olarak çıkarabildim.
Süslemeler deniz motiflerinden esinlenerek yapılmış.
Kilometrelerce uzunluğundaki Las Canteras Plajı
Alfredo Klaus heykeli.
Burada da çeşitli müzik festivalleri düzenleniyor. Adayı ziyaret eden ünlülerin de el izleri müzikholün girişinde yerlere serpiştirilmiş. Doktor Jivago filminden ötürü ben Ömer Şerif'i fotoğrafladım.
Tepeden adanın görünüşü; liman ve petrol arıtma tesisleri.
Las Palmas de Gran Canaria, İspanya'nın Kanarya Adaları Özerk Bölgesi'nin Santa Cruz de Tenerife şehri ile birlikte eş-başkenti. Afrika'nın kuzey batı sahilinden 210 kilometre uzaklıkta. Hem adalar topluluğundaki, hem de Avrupa kıtası dışında bulunan en büyük nüfuslu Avrupa Birliği kenti olma özelliğine sahip.
İngiliz Evleri denilen bölgeden geçip eski şehrin en işlek caddesine varıyoruz.
Caddenin girişi.
Bir durak ve çiçekleri
Kapı ve tokmağı
Ara sokaklardan eski şehre bakış.
Korkuluklara renk katmışlar.
Budanmış; ilk baharı bekliyor.
Kaldırsam bina çöker mi acaba??
Santa Ana Katedrali, Roman Katolik Kilisesi'nin Piskoposluk mevki. Mimari olarak Kanarya Adaları'nın en önemli yapıtlarından biri sayılmakta.
Bunları çok seviyorum. Yaşlı bir İspanyol amca, hiç anlamadığım İspanyolca ile bu kişinin ünlü yerel bir halk ozanı olduğun anlattı. Anladım...
Hiç dayanamam ve makasımı alırım.
Hoş, zarif bir balkon.
Kristof Kolomp Amerika keşfine buradan çıkmış. Kendisine, son Müslüman adadan çıkartıldıktan sonra sefere çıkma sözü verilmesi üzerine uzunca bir süre yaşamış.
İkamet ettiği evin girişi.
Evin iç avlusu.
Sefere çıkma haberini aldıktan sonra son duasını ettiği kilise.
Bu sardalyeyi bir türlü yakamadılar gitti. En son Tenerife'de yakılmış ve gömülmüştü. Amma velakin ayak bastığımız gün yine kutlamalar vardı. Bu sayede de adalar arasındaki fark ayan beyan ortaya çıktı. Tenerife çok daha mütevazı, küçük aile işletmesi gibi bir yerken, burası tam anlamıyla turistlere yönelik bir ada. Eğlencesinden, müzik gürültüsüne kadar her şey farklı. Ve de abartılı.
Bu yılki karnavalın sponsoru Heineken olmalı. Her bir sokakta adım başı kurulmuş tezgahlar; yüksek volumlü hoparlörler, kalabalık, kalabalık ve yine kalabalık.
Grafiti örneği.
Eski şehirden kendine yakışır asalet örnekleri.
Kalabalıkta rengarenk ama yalnız olmak.
Adanın en güzel yerlerinden biri Botanik Bahçesi'ydi. Ne yazık ki aniden bastıran yağmur sayesinde gereğinden uzun zaman ayıramadık buraya.
Burası 10 hektarlık bir alana yayılmış. Endemik bitkilerin yanı sıra baharatlar da yetiştirilmekte.
Alçak bitkiler
Yüksek, büyük, heybetli ağaçlar
Kuşlar, ördekler, kazlar ....
Tabii ki kaktüsler.
Paylaşmasam ağlar mıydı acaba?
Yağmurun azizliği daha fazlasını görmemize izin vermedi.
Biz de adanın güneyine, Las Maspalomas bölgesine indik.
Hava sıcaklığı 25 derece!!! Almanlar denizde. Sahilde iğne atsan yere düşmez. Bu sefer de orada çok sıkıldım....
İşte böyle bir yer.
Burası da 23 Şubat 2015 tarihindeki sahili...
Otelimize dönüyoruz. Gezginlerin bir bölümü akşam yine karnaval yürüyüşüne gitmeye karar verdi. Otel ve odam o kadar güzel ki, hiç bir yere çıkasım yok.
Otelimizin önündeki plajda Pembegül'ün kamerasına yansıyan kum heykel. Kendisine tekrar teşekkür ediyorum.
Şu manzarayı hiç bir şeye değişmem.
Hotel Reina Isabel, konakladığımız tüm oteller içinde en iyisiydi. Bunu Tenerife'de Hotel Silken Atlantida takip ediyor. Lanzarote'deki Hotel Las Costas yazın gidilmiş olsa, en üst sırayı alabilirdi; ancak mevsimin azizliğine uğradı.
Bu adada sadece bir gece konaklayacağız. Ertesi sabah 2 saat 45 dakikalık bir uçuş süresiyle Madrid'e gidiyoruz.
Geziyi düzenleyen CTC Turizm'e, rehberimiz Bengi Hanım'a sonsuz teşekkürler.
Grup İstanbul'a devam ederken, ben hazır oraya kadar gelmişim diye düşünerek, 3 gün de İspanya'nın başşehrinde kaldım.
Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Fotoğraf üstüne fotoğraf çektim. yorulduğum zamanlarda kaldırımlarda, duvar üstlerinde, çeşme kenarlarında, kahvelerde oturdum. Hiç bir şey okumadım. Sadece dolaştım. Elimde şehirle ilgili hiç bir veri olmadığından dolayı Madrid'i yazmayacağım. Eğer bir daha gidersem ki gideceğimden eminim, harikulade bir şehir, o zaman hiç fotoğraf çekmeden bilgi edinip burada paylaşacağım.
Bir sonraki gezime kadar iyi kalın, sağlıkta kalın.