İnsan gezmeye başlayınca gezi sayfalarına, gezginlere ulaşıyor.
Beni bu köye ulaştıran da böyle bir gezgin oldu. Kendisiyle tanışmam. Ancak sayfasında uzun uzun anlatınca gitmek şart oldu dedim. İyi ki de demişim.
Teşekkürler Aynur Koç.
Milas İzmir yolunun 14. kilometresinde sağa dönüp 3-4 köy geçtikten sonra ulaşılıyor Çomakdağ/Kızılağaç'a. Yol düzgün. Asfalt değil, ancak gidilebilinecek bir yol.
Arabayı köyün tek meydanında, kahvenin önüne park edip, kahveye meraklı ama insanı rahatsız etmeyen erkek bakışları altında girdik. Bizi sedirlerin olduğu bir bölüme aldılar. Ayakkabılarımızı çıkartıp oturduk.
Tabii ki sorular... Nerdeniz... İstanbul'un neresindeniz.... Köyü dolaşmak için yanımıza bir "rehber" çocuk ister miyiz... Evet isteriz; ama önce bir kahve, çay içsek...
İçeceklerimizi beklerken gördüklerim...
Pırıl pırıl Ege insanı. Ama biz kadınları görmeye geldik...
Köye "yabancıların" geldiği haberi çoktan ulaşmış bile. Kahvenin kapısında rengarenk giysili, çiçekli kadınlar ufak ufak toplaşmaya başlamış. Bebekler, yemeniler, şapkalar sergileniyor. Bizim için geldiklerini söylediler.
Rehber çocuk ile köyü dolaşmaya başlamadan önce hanımlardan ufak tefek alış veriş yaptık.
Burası el değmemiş, bozulmamış nadir köylerden biri.
Ancak, yıllar sonra bir daha gitmeye korkarım. Değişmiş, betonlaşmış bulmaktan ürkerim. Aklımda kalan güzellikle yaşamasını istiyorum. Bunun en tipik örneğini Ula'da yaşadım. Yıllar önce gidip hayran kaldığım beldeye son gittiğimde o güzelim konakların yerinde beton yığınları gördüğümde düştüğüm hayal kırıklığını hiç unutmayacağım.
Köydeki ahşap ve taş işçiliği, kapılar ve damlar gerçekten görülmeye değer.
Köyün en eski ve en güzel evini bize eşlik eden genç sayesinde gezebildik.
Böyle bir nur yüzlü nine.
Kim bilir neler düşünüyordu o sırada....
Eşini fotoğrafladığımı görünce hemen poz veren bir başka kadın. Hiç sorun çıkarmadan bakıyorlar objektife.
Beni bu köye ulaştıran da böyle bir gezgin oldu. Kendisiyle tanışmam. Ancak sayfasında uzun uzun anlatınca gitmek şart oldu dedim. İyi ki de demişim.
Teşekkürler Aynur Koç.
Milas İzmir yolunun 14. kilometresinde sağa dönüp 3-4 köy geçtikten sonra ulaşılıyor Çomakdağ/Kızılağaç'a. Yol düzgün. Asfalt değil, ancak gidilebilinecek bir yol.
Arabayı köyün tek meydanında, kahvenin önüne park edip, kahveye meraklı ama insanı rahatsız etmeyen erkek bakışları altında girdik. Bizi sedirlerin olduğu bir bölüme aldılar. Ayakkabılarımızı çıkartıp oturduk.
Tabii ki sorular... Nerdeniz... İstanbul'un neresindeniz.... Köyü dolaşmak için yanımıza bir "rehber" çocuk ister miyiz... Evet isteriz; ama önce bir kahve, çay içsek...
İçeceklerimizi beklerken gördüklerim...
Pırıl pırıl Ege insanı. Ama biz kadınları görmeye geldik...
Köye "yabancıların" geldiği haberi çoktan ulaşmış bile. Kahvenin kapısında rengarenk giysili, çiçekli kadınlar ufak ufak toplaşmaya başlamış. Bebekler, yemeniler, şapkalar sergileniyor. Bizim için geldiklerini söylediler.
Rehber çocuk ile köyü dolaşmaya başlamadan önce hanımlardan ufak tefek alış veriş yaptık.
Burası el değmemiş, bozulmamış nadir köylerden biri.
Ancak, yıllar sonra bir daha gitmeye korkarım. Değişmiş, betonlaşmış bulmaktan ürkerim. Aklımda kalan güzellikle yaşamasını istiyorum. Bunun en tipik örneğini Ula'da yaşadım. Yıllar önce gidip hayran kaldığım beldeye son gittiğimde o güzelim konakların yerinde beton yığınları gördüğümde düştüğüm hayal kırıklığını hiç unutmayacağım.
Köydeki ahşap ve taş işçiliği, kapılar ve damlar gerçekten görülmeye değer.
Köyün en eski ve en güzel evini bize eşlik eden genç sayesinde gezebildik.
Bu yüz yaşındaki dede, trabzanları olmayan merdivenleri nasıl desteksiz çıkabildi hâlâ anlayamıyorum.
Eşinin çeyizleriymiş.
Daha fazla rahatsız etmemek için teşekkür edip bu güzel evden çıktık. Allah onlara uzun ömürler nasip etsin.
Köydeki tek ipek dokuma atölyesini kapalı olduğundan gezemedik.
Rehberimiz eşliğinde köyü dolaşmaya devam....
Köyün diğer güzel genç kızları :)
Böyle bir nur yüzlü nine.
Kim bilir neler düşünüyordu o sırada....
Eşini fotoğrafladığımı görünce hemen poz veren bir başka kadın. Hiç sorun çıkarmadan bakıyorlar objektife.
Biraz da evler, balkonlar....
Plastik ne yazık ki girmiş buraya da... Kaçınılmaz.
Köyü tavaf edip tekrardan kahveye döndük. Rehberimize teşekkür edip ufak bir bağış yaptıktan sonra bizi bekleyen kahve ahalisine izlenimlerimizi anlattık. Yolda, evlerinin bahçelerinde fotoğrafladığım kimi erkeklerin süslenip püslenip yanımıza geldiğini fark ettik.
Ama bu arada da acıktık. Birer tost yiyelim, sonra da yola çıkalım dedik. Ancak elektrikler kesikmiş... ne tost, ne gözleme varmış...
Yolda yeriz o halde deyip, insanlarla helalleşip ayrıldık.
Yolunuz Bodrum'a düşerse, hele ki arabayla gidecek olursanız, mutlaka yoldan çıkın ve burasını ziyaret edin. Ancak ufak bir tavsiye, elektrik kesintilerine karşın yanınızda atıştırmalık bir şeyler bulundurun.
Bir dahaki gezime kadar iyi kalın, sağlıkta kalın.
Önemli Not: Yazılarımı bir yerlerde kullanacak olursanız, en azından kaynak göstermenizi rica ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder