Festivalin ilk gününü Alaçatı pazarının da kurulduğu güne denk getirmişler.
İlk işimiz pazarı gezmek oldu. O yeşiller, kırmızılar, morlar beni hep çok çekmiştir. Peynirler, zeytinyağları, zeytinler de. Alıcılardan çok satıcılar da. Ve fiyatlar!!
Pazardan görüntüler.
Herşeyin reçelini yapıyorlar.. Kivi, patates, balkabağı... Patates reçelini denedim; harikaydı. Neden satın almadığımı bilmiyorum.
Kuş üzümü büyüklüğünde yeşil zeytinleri de ilk defa bu pazarda gördüm. Aldım aldım... Çok lezzetli.
Pazardan aldıklarımızı otelde bıraktıkdan sonra festivalin yapılacağı meydana indik.
Aman Tanrım... bayram arifesinde Mahmutpaşa yokuşundaki kalabalık, Alaçatı'ya gelmeye karar vermiş..... Bırakın yürümeyi, bir yerlerde konuşlanmayı, hava alacak nokta yoktu. Ama buraya geliş amacımız festival olduğundan şöyle bir yürüyelim dedik. Yürüyemedik, kalabalıkla sürüklendik.
İzlenimler.
Bu yılın ot'u Şevket-i Bostan olarak belirlenmiş. Kurulmuş standlarda yörenin otlarından yapılmış çeşitli yemekler satışa sunulmuştu. Meğerse ne kadar da "köy" hayatına özlem duyarmışız. Hoş, Alaçatı köy falan değil. Belki bir zamanlar evet, ama bugünlerde çoktan modern köy olup çıkmış. Büyük şehirden gelip oraya yerleşen bayan satıcılar yerel halktan daha fazlaydı. Pyrex plastiğe karşı.....
Sadece yemek değil, sabunlar, lavanta kesecikleri, çiçek fideleri de meydandaki yerlerini almışlardı.
Enginar dolması.
Aman.... şurada boş bir masa ve iki boş sandalye; hem de ağaçların altında... Oh.... gölgede oturacak bir yer bulabilmenin keyfi....
Ve festival korteji.
Nedense daha coşkulu bir yürüyüş bekliyordum. Kortejden çok onları takip etmeye çalışan insan güruhu gördük.
Tamam yeterince izledik deyip kendimizi Sedirli Ev'in huzurlu bahçesinde bulduk. Çayımız, kahvemiz, fonda çalan müziğimiz, kitabımızla günü bitirdik.
İlk işimiz pazarı gezmek oldu. O yeşiller, kırmızılar, morlar beni hep çok çekmiştir. Peynirler, zeytinyağları, zeytinler de. Alıcılardan çok satıcılar da. Ve fiyatlar!!
Pazardan görüntüler.
Herşeyin reçelini yapıyorlar.. Kivi, patates, balkabağı... Patates reçelini denedim; harikaydı. Neden satın almadığımı bilmiyorum.
Kuş üzümü büyüklüğünde yeşil zeytinleri de ilk defa bu pazarda gördüm. Aldım aldım... Çok lezzetli.
Pazardan aldıklarımızı otelde bıraktıkdan sonra festivalin yapılacağı meydana indik.
Aman Tanrım... bayram arifesinde Mahmutpaşa yokuşundaki kalabalık, Alaçatı'ya gelmeye karar vermiş..... Bırakın yürümeyi, bir yerlerde konuşlanmayı, hava alacak nokta yoktu. Ama buraya geliş amacımız festival olduğundan şöyle bir yürüyelim dedik. Yürüyemedik, kalabalıkla sürüklendik.
İzlenimler.
Bu yılın ot'u Şevket-i Bostan olarak belirlenmiş. Kurulmuş standlarda yörenin otlarından yapılmış çeşitli yemekler satışa sunulmuştu. Meğerse ne kadar da "köy" hayatına özlem duyarmışız. Hoş, Alaçatı köy falan değil. Belki bir zamanlar evet, ama bugünlerde çoktan modern köy olup çıkmış. Büyük şehirden gelip oraya yerleşen bayan satıcılar yerel halktan daha fazlaydı. Pyrex plastiğe karşı.....
Sadece yemek değil, sabunlar, lavanta kesecikleri, çiçek fideleri de meydandaki yerlerini almışlardı.
Enginar dolması.
Aman.... şurada boş bir masa ve iki boş sandalye; hem de ağaçların altında... Oh.... gölgede oturacak bir yer bulabilmenin keyfi....
Ve festival korteji.
Nedense daha coşkulu bir yürüyüş bekliyordum. Kortejden çok onları takip etmeye çalışan insan güruhu gördük.
Tamam yeterince izledik deyip kendimizi Sedirli Ev'in huzurlu bahçesinde bulduk. Çayımız, kahvemiz, fonda çalan müziğimiz, kitabımızla günü bitirdik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder