Geçen yılki Alaçatı Uçurtma Festivali'nin tadına vardıktan sonra, geçtiğimiz günlerde düzenlenen Alaçatı Ot Festivali'ne gitmemek olmaz diyerek Işın'la düştük yollara.
Arabayla Yenikapı'dan IDO'ya binip Bandırma'da indik. Öğlen saatlerinde Akhisar'a varmak üzereyken, Ramiz yerine, Saruhanlı'da çok güzel bir tavukçu var, hadi orda atıştıralım dedim. Köy tavuklarını pişirir, bulgur pilavı, yoğurt ve hayatımda yediğim en lezzetli patlıcan kızartmasıyla servis ederler. Kapanmış......
Peki... yer mi yok....
Manisa girişinde ÜÇ-EL kunduranın içinde bulunan bir yol üstü mekanı vardır, bir zamanlar Hürriyet Gazetesi'nce en güzel on yol üstü mekanlarından biri seçilmişti; Manisa Kebabı ile ünlüdür, hadi oraya gidelim dedim....
Mekan farklı.... Kravatlı papyonlu garsonların yerine ortada bir tane sallapaş adam dolanıyor. Ve inatla aynı yer burası diyor. Asla değildi, ama artık iyice acıktığımızdan yemeğimizi orada yedik. Hayır, eski lezzeti bulamadım. Mekan aynı mekan değildi zira. Niye kapanmış, niye el değiştirmiş onu da anlayamadım.
Alaçatı'ya ve konaklayacağımız Alaçatı Sedirli Eve geldiğimizde ilk iş olarak bahçede iki tane buzz gibi bira içtikten hemen sonra sokakların arasına daldık.
Çok seviyorum orasını.
Sezon hazırlıklarını son hızla bitirmeye çalışan mekan sahiplerinin arasından geçerek ana meydana inip bir şeyler yedik. Sessizliğin sesini dinleyerek, yıldızları "görerek" otele döndük.
Ertesi sabah otelde verilen muhteşem, keyifli ve zevkle hazırlanmış kahvaltı....
O günü Urla'da geçirmeye karar verdik. Arabalı olmanın dayanılmaz hafifliği.
Alaçatı - Urla yolu....
Bize iki bağ gezmemiz önerilince hiç ikiletmeden uygulamaya koyduk.
İlk gezdiğimiz yer ufak bir aile işletmesi olan Urlice. Keyifli, ufak çaplı bir işletme.
Mahzenleri gezip şarap tadımı yaptıktan sonra birer şişe kırmızı şarap satın alıp diğer işletmeye yöneldik.
Yolda makineme takılanlar....
Urlaca Şarapçılık... biz galiba uzay üssüne falan geldik yanlışlıkla.....
Uçsuz bucaksız bağların - üç yüz elli dönüm; yıllık şarap üretimi yüz elli ton - ortasında ultra modern bir işletme. Geçmişten geleceğe köprü konseptine uygun inşa edilmiş bir bina, iki odalık şıklık ötesi butik otel, üretim, depolama, dinlenme tesislerinin olduğu bir bütün.
İçerisinin nasıl olacağının en büyük kanıtı, arabamızdan indikten kısa bir süre sonra yanımızdan rüzgar gibi geçen kendinden otuz kat büyük araçtan inen genç adamdı.
Üstündeki lacivert takım, sanki görünmez kişilerce sürekli ütüleniyormuşcasına tiril tiril; ayağındaki siyah rugan iskarpinler güneşi gölgede bırakacak kadar parlak; kulağındaki cep telefonu "blue tooth" aleti yanağının yarısını kaplayacak kadar büyüktü.... Bize dönüp, gayet nazikçe, günaydın efendim, hoş geldiniz, dedi; ve bir açılır kapanır kapıdan süzülüp kayboldu. Urla'da Oxford varmış da, bu oranın tek öğrencisiymiş. Gibi bir şeydi.
Urlaca Şarapçılık Malikanesinden görüntüler....
İçerisi; mahzenler, dolum, depolama ve tadım bölümleri.
Ülkede böyle bir tesisin olmasından inanılmaz gurur duyarak oradan ayrıldık. Ah evet, şarap aldık tabii ki.
Limana inip denize sıfır, işletmecisi ve yardımcısı bayan olan Deniz Kızı Cafe'de konuşlanıp, salata, kalamar tava, midye tava ve balıktan oluşan keyifli yemeğimizi bol Ege güneşi altında yedik.
Eğer, ne yapabiliriz diye eşrafa akıl danışırsan, söylenenleri dinleyeceksin. Hiç pişman olunmuyor. Bize de Yorgo Seferidis'in otele dönüştürülmüş evini gezmemiz önerildi. Allah razı olsun.....
Yunanlı şair Yorgo Seferis 13 Mart 1900 yılında İzmir Urla'da doğar. Yaşamının ilk on dört yılını İzmir'de geçirdikten sonra ailesiyle 1914 yılında Atina'ya göç eder. Paris'te hukuk okur. İkinci Dünya Savaşına kadar İngiltere'de dış işlerinde çalışır. Savaş sırasında sürgündeki Yunan hükümetinin yanında yer alır. Arnavutluk, Güney Afrika, Mısır, Türkiye, Lübnan ve Suriye'de elçi müsteşarlığından büyük elçiliğe kadar çeşitli kademelerde görev alır. 1947 yılında Yunan Akademisi Ödülü'nü, 1963 yılındaysa Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanır. Yunan edebiyatında Simgeciliğin öncüsü, 1930 kuşağının önde gelen temsilcisidir. 20 Eylül 1971 yılında Atina'da vefat etmiştir.
Otelin tam karşısında, hem Sanat Galerisi hem de Evlendirme Salonu olarak kullanılan binayı da gördük. Ama anlaşılan ilçede fazla evlenen yok... Her taraf toz içinde!!
Etrafta biraz daha dolaşıp fotoğraf çektikten sonra Alaçatı'ya geri döndük. Urla'dan son kareler.
Ancak bir çocuk musalla taşını oyun alanı olarak seçer.....
Günümüz, bütün odaları o gün dolmuş olan Alaçatı Sedirli Ev'de son bulurken....
Sürecek........
Arabayla Yenikapı'dan IDO'ya binip Bandırma'da indik. Öğlen saatlerinde Akhisar'a varmak üzereyken, Ramiz yerine, Saruhanlı'da çok güzel bir tavukçu var, hadi orda atıştıralım dedim. Köy tavuklarını pişirir, bulgur pilavı, yoğurt ve hayatımda yediğim en lezzetli patlıcan kızartmasıyla servis ederler. Kapanmış......
Peki... yer mi yok....
Manisa girişinde ÜÇ-EL kunduranın içinde bulunan bir yol üstü mekanı vardır, bir zamanlar Hürriyet Gazetesi'nce en güzel on yol üstü mekanlarından biri seçilmişti; Manisa Kebabı ile ünlüdür, hadi oraya gidelim dedim....
Mekan farklı.... Kravatlı papyonlu garsonların yerine ortada bir tane sallapaş adam dolanıyor. Ve inatla aynı yer burası diyor. Asla değildi, ama artık iyice acıktığımızdan yemeğimizi orada yedik. Hayır, eski lezzeti bulamadım. Mekan aynı mekan değildi zira. Niye kapanmış, niye el değiştirmiş onu da anlayamadım.
Alaçatı'ya ve konaklayacağımız Alaçatı Sedirli Eve geldiğimizde ilk iş olarak bahçede iki tane buzz gibi bira içtikten hemen sonra sokakların arasına daldık.
Çok seviyorum orasını.
Sezon hazırlıklarını son hızla bitirmeye çalışan mekan sahiplerinin arasından geçerek ana meydana inip bir şeyler yedik. Sessizliğin sesini dinleyerek, yıldızları "görerek" otele döndük.
Ertesi sabah otelde verilen muhteşem, keyifli ve zevkle hazırlanmış kahvaltı....
O günü Urla'da geçirmeye karar verdik. Arabalı olmanın dayanılmaz hafifliği.
Alaçatı - Urla yolu....
Bize iki bağ gezmemiz önerilince hiç ikiletmeden uygulamaya koyduk.
İlk gezdiğimiz yer ufak bir aile işletmesi olan Urlice. Keyifli, ufak çaplı bir işletme.
Mahzenleri gezip şarap tadımı yaptıktan sonra birer şişe kırmızı şarap satın alıp diğer işletmeye yöneldik.
Yolda makineme takılanlar....
Urlaca Şarapçılık... biz galiba uzay üssüne falan geldik yanlışlıkla.....
Uçsuz bucaksız bağların - üç yüz elli dönüm; yıllık şarap üretimi yüz elli ton - ortasında ultra modern bir işletme. Geçmişten geleceğe köprü konseptine uygun inşa edilmiş bir bina, iki odalık şıklık ötesi butik otel, üretim, depolama, dinlenme tesislerinin olduğu bir bütün.
İçerisinin nasıl olacağının en büyük kanıtı, arabamızdan indikten kısa bir süre sonra yanımızdan rüzgar gibi geçen kendinden otuz kat büyük araçtan inen genç adamdı.
Üstündeki lacivert takım, sanki görünmez kişilerce sürekli ütüleniyormuşcasına tiril tiril; ayağındaki siyah rugan iskarpinler güneşi gölgede bırakacak kadar parlak; kulağındaki cep telefonu "blue tooth" aleti yanağının yarısını kaplayacak kadar büyüktü.... Bize dönüp, gayet nazikçe, günaydın efendim, hoş geldiniz, dedi; ve bir açılır kapanır kapıdan süzülüp kayboldu. Urla'da Oxford varmış da, bu oranın tek öğrencisiymiş. Gibi bir şeydi.
Urlaca Şarapçılık Malikanesinden görüntüler....
İçerisi; mahzenler, dolum, depolama ve tadım bölümleri.
Ülkede böyle bir tesisin olmasından inanılmaz gurur duyarak oradan ayrıldık. Ah evet, şarap aldık tabii ki.
Limana inip denize sıfır, işletmecisi ve yardımcısı bayan olan Deniz Kızı Cafe'de konuşlanıp, salata, kalamar tava, midye tava ve balıktan oluşan keyifli yemeğimizi bol Ege güneşi altında yedik.
Eğer, ne yapabiliriz diye eşrafa akıl danışırsan, söylenenleri dinleyeceksin. Hiç pişman olunmuyor. Bize de Yorgo Seferidis'in otele dönüştürülmüş evini gezmemiz önerildi. Allah razı olsun.....
Yunanlı şair Yorgo Seferis 13 Mart 1900 yılında İzmir Urla'da doğar. Yaşamının ilk on dört yılını İzmir'de geçirdikten sonra ailesiyle 1914 yılında Atina'ya göç eder. Paris'te hukuk okur. İkinci Dünya Savaşına kadar İngiltere'de dış işlerinde çalışır. Savaş sırasında sürgündeki Yunan hükümetinin yanında yer alır. Arnavutluk, Güney Afrika, Mısır, Türkiye, Lübnan ve Suriye'de elçi müsteşarlığından büyük elçiliğe kadar çeşitli kademelerde görev alır. 1947 yılında Yunan Akademisi Ödülü'nü, 1963 yılındaysa Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanır. Yunan edebiyatında Simgeciliğin öncüsü, 1930 kuşağının önde gelen temsilcisidir. 20 Eylül 1971 yılında Atina'da vefat etmiştir.
Otelin tam karşısında, hem Sanat Galerisi hem de Evlendirme Salonu olarak kullanılan binayı da gördük. Ama anlaşılan ilçede fazla evlenen yok... Her taraf toz içinde!!
Etrafta biraz daha dolaşıp fotoğraf çektikten sonra Alaçatı'ya geri döndük. Urla'dan son kareler.
Ancak bir çocuk musalla taşını oyun alanı olarak seçer.....
Günümüz, bütün odaları o gün dolmuş olan Alaçatı Sedirli Ev'de son bulurken....
Sürecek........
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder