Yıllar sonra yeniden Eskişehir'deyim...
Bu sabah İstanbul'dan otobüse bindiğimde, oh, artık İzmit'ten sonra kar yağışı altında Eskişehir'e kadar mutu mutlu giderim diye düşünmüştüm... Lakin, etrafa hakim olan tek renk, kahverengiydi.. Burada da kar yok yani.
İstanbul'dan 4 saat sürüyor. Yollar duble denilen cins...
Otogarda hemen bir taksiye binip otelin adını verdim. Şöför oteli çıkaramadı. Hemen cep telefonuyla birini aradı. Ve bundan sonraki konuşma hiç abartısız şöyle gelişti: Sayın Valim, rahatsız ediyorum ama... Royal Han Otel nerde acaba? Anladım Valim, sizin oradan sola döneceğiz.. vs vs.. Sağolun Valim, rahatsızlık verdim. Saygılar!!!!
Yıllarca Datça'da yaşayıp, Belediye Başkanı ile sokaklarda şapur şupur öpüşen ben, Emniyet Amiri Facebook listesinde olan ben.... arka koltuğa mıhlandım... Vay be, Eskişehir gerçekten değişmiş, halka inmiş... Bravo!!! Ve tabii ki bu ne iş diye sordum...
Meğerse, aranılan kişi, yıllarca Vali'nin şöförlüğünü yapmış. Her ne kadar kendisini o makam arabasında hiç gören eden olmamış olsa da, doğruyu söylediği varsayılarak kendisine Valim lakabı verilmiş. Esas ismini bilen de yokmuş.
Ben, sonrasını pek hatırlamıyorum. Şöför çılgınca oteli ararken, arka koltukta gülme krizine girmiş durumdaydım. Otel bulunamadı... Valizden labtop çıkarıldı.. Kuruldu.. Otelin web sitesinden adres alındı... Labtop elimde, şöför direksiyonda otel aranmaya devam edildi. Yine bulunamadı!! Bu sefer telefon edildi. Ve sonunda, benim elimde açık halde bilgisayar, şöförün kulağında cep telefonu, otelden bir yetkiliyle yolda buluşulundu ve ...... ODAMDAYIM.
Hemen valizimi bırakıp makinemi kuşanıp Odun Pazarı'nın dar sokaklarına çıktım...
İnsana çok keyif veren sokak levhaları
Sapsade camiler
Çocukluğumuzun merdivenleri
Terk edilmiş hissi.
Herhangi bir borunun gelebileceği en güzel nokta.
Odun Pazarı'nın rengarenk ve cumbalı evleri.
Dakika 2, gol 2.... O anda, oradan geçen 2 bayan, merabaa deyip elimi sıkıp kendilerini tanıttılar... Sizi bir yere götüreceğiz dediler... Takıldım peşlerine. Eski bir konağın kapısı çalındı. Kapı açıldı... Dumana boğulmuş bir yere girdik. Eskişehir'in en iyi Karadeniz mutfağıymış.. Birazdan oraya yemeğe gideceğim. İç Anadolu'nun bu güzide şehrinde hangi akla hizmet hamsi tavayla salata yiyeceğimi elan çözebilmiş değilim......
Evdeki elektrik düğmesi; yine çocukluğumuzdan bir anı
İşletmecisi genç kadınla.
Ama gerçekten harika bir balık yedim.
Ertesi gün tavsiye üzerine Eskişehir halkının göz bebeği diye bakılan Kent Park'ını ziyaret ettim.
Nasrettin Hoca Eskişehir'de mayayı tutturmuş.
Bu sabah İstanbul'dan otobüse bindiğimde, oh, artık İzmit'ten sonra kar yağışı altında Eskişehir'e kadar mutu mutlu giderim diye düşünmüştüm... Lakin, etrafa hakim olan tek renk, kahverengiydi.. Burada da kar yok yani.
İstanbul'dan 4 saat sürüyor. Yollar duble denilen cins...
Otogarda hemen bir taksiye binip otelin adını verdim. Şöför oteli çıkaramadı. Hemen cep telefonuyla birini aradı. Ve bundan sonraki konuşma hiç abartısız şöyle gelişti: Sayın Valim, rahatsız ediyorum ama... Royal Han Otel nerde acaba? Anladım Valim, sizin oradan sola döneceğiz.. vs vs.. Sağolun Valim, rahatsızlık verdim. Saygılar!!!!
Yıllarca Datça'da yaşayıp, Belediye Başkanı ile sokaklarda şapur şupur öpüşen ben, Emniyet Amiri Facebook listesinde olan ben.... arka koltuğa mıhlandım... Vay be, Eskişehir gerçekten değişmiş, halka inmiş... Bravo!!! Ve tabii ki bu ne iş diye sordum...
Meğerse, aranılan kişi, yıllarca Vali'nin şöförlüğünü yapmış. Her ne kadar kendisini o makam arabasında hiç gören eden olmamış olsa da, doğruyu söylediği varsayılarak kendisine Valim lakabı verilmiş. Esas ismini bilen de yokmuş.
Ben, sonrasını pek hatırlamıyorum. Şöför çılgınca oteli ararken, arka koltukta gülme krizine girmiş durumdaydım. Otel bulunamadı... Valizden labtop çıkarıldı.. Kuruldu.. Otelin web sitesinden adres alındı... Labtop elimde, şöför direksiyonda otel aranmaya devam edildi. Yine bulunamadı!! Bu sefer telefon edildi. Ve sonunda, benim elimde açık halde bilgisayar, şöförün kulağında cep telefonu, otelden bir yetkiliyle yolda buluşulundu ve ...... ODAMDAYIM.
Hemen valizimi bırakıp makinemi kuşanıp Odun Pazarı'nın dar sokaklarına çıktım...
İnsana çok keyif veren sokak levhaları
Sapsade camiler
Çocukluğumuzun merdivenleri
Terk edilmiş hissi.
Herhangi bir borunun gelebileceği en güzel nokta.
Odun Pazarı'nın rengarenk ve cumbalı evleri.
Dakika 2, gol 2.... O anda, oradan geçen 2 bayan, merabaa deyip elimi sıkıp kendilerini tanıttılar... Sizi bir yere götüreceğiz dediler... Takıldım peşlerine. Eski bir konağın kapısı çalındı. Kapı açıldı... Dumana boğulmuş bir yere girdik. Eskişehir'in en iyi Karadeniz mutfağıymış.. Birazdan oraya yemeğe gideceğim. İç Anadolu'nun bu güzide şehrinde hangi akla hizmet hamsi tavayla salata yiyeceğimi elan çözebilmiş değilim......
Evdeki elektrik düğmesi; yine çocukluğumuzdan bir anı
İşletmecisi genç kadınla.
Ama gerçekten harika bir balık yedim.
Ertesi gün tavsiye üzerine Eskişehir halkının göz bebeği diye bakılan Kent Park'ını ziyaret ettim.
Nasrettin Hoca Eskişehir'de mayayı tutturmuş.
Sayın Çelebiye hanım, Bir çelebi olarak bire çelebi gel beraber bir çel turu düzenleyelim demiş...ham.
YanıtlaSil