Yıllardır gitmek istediğim yollardayım sonunda.
Datça'dan çıkıp arabamla sahili takip ederek Kemer'e kadar gideceğim. Kaş-Kemer arasında görmediğim o kadar çok yer var ki. Bunca zamandır erteleyerek çok ayıp etmişim.
Yolu iki aşamada almaya karar verdim. Artık yoruluyorum !!
Datça'dan önce Dalaman'a gittim. Yol 2.5 saat sürüyor. Orada yerleşmiş olan ana yadigarını alarak Dalyan'a döndük. Dalyan bana her zaman boyut değiştirten bir yer olmuştur. Hele ki kaya mezarları.
Dalyan Kanalı'na bakan ihtişamlı kaya mezarları İ.Ö. bin yılından beri var olan geleneğin devamı. Cepheleri tapınak şeklinde oyulmuş sülale mezarları olup, İ.Ö. dördüncü yüzyılda yapıldığı bilinmekte.
Kaunos'taki antik yerleşim bölgesinin tamamını görebilmek için mutlaka dik bir dağın tepesinde bulunan kaleye çıkmak gerekir. Bu kaleden, kilise, hamam, tapınak, tiyatro, surlar, kaya mezarları ve İztuzu rahatlıkla görünmekte.
Ama ilk fotoğraf, sadece benimle beraberken bira içen anne yadigarına ait olacak.
Ne kadar güzel köşeler var ülkemizde. Akıllara ziyan yerler.
Yemeğimizi yedikten sonra kumsala değil de, sazlıklara doğru bir de tekne turu yaptık. Kaptanımız özellikle o rotayı tercih etti. Bulunduğumuz saat itibarıyla saz bülbüllerinin "coştuğu" anlarmış.
Tekneden fotoğraflarla devam.
Sanki burada unutulmuş gibi.
Sazlıklardan havalanıp.....
Sanki bu iskeleye konan saz bülbülleri gibi.
Bu fotoğraflarlarla Dalyan'a hoşça kal deyip Dalaman'a gecelemek üzere geri dönüyoruz.
Bir gün sonra da istediğim yollardayım.
O güzelim Kalkan ne hale gelmiş??? Dağların tepelerine ev kondurmanın anlamı nedir acaba? Bir bilen varsa, açıklarsa gerçekten çok sevineceğim.
Tabii Kaş ta hızını alamamış. Aldırmayacağım diyorum, ama fena halde içime dokunuyor.
Yolda karşıma çıkan tabiat güzellikleri karşısında, sıra size ne zaman gelecek acaba diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım... Belki de bol bol fotoğraf çekmem bu yüzdendir. Bir belge niteliğinde olsun istiyorumdur.
Koylar, kumsallar, farklı bir mavi.
Minik marinalar
Güzeller güzeli akarsular arasından ve keskin virajlı yollardan geçerek Demre'ye geldim.
Noel Baba ziyaret edilecek.
Mayıs ayında olmamıza rağmen hatırı sayılır turist kafileleri var. Aman gelsinler... Sakın gelmemezlik etmesinler.
İ.S. 3cü yüzyılın ikinci yarısında Patara'da doğup Myra'da (Demre) piskoposluk yapmış olan Aziz Nikolaous'un saygın dini kişiliği ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşmasını sağlar.
Aziz Nikolaos Kilisesi ise, Bizans sanat tarihinin önemli bir anıtı, mimari üslubu ve süslemesiyle de Orta Bizans döneminin en seçkin örneği. İ.S. 5ci yüzyılda Myra'nın Likya eyaletinin başkenti, Myra Başpiskoposunun da Anadolu'nun ikinci büyük din otoritesi olması, Aziz Nikolaous'un ölümünden sonraki yıllarda şehrin saygınlığının artmasında önemli bir rol oynar. Myra halkı, Aziz'in vefatı sonrasında onun adına önce bir anıt, daha sonra da bir bazilika inşa eder. Depremler ve şehre yapılan akınlar sayesinde bazilika çok hasar görse de, sürekli olarak yeniden inşa ettirilerek bugünkü halini alır.
Bir daha nasılsa gelirim diye düşünerekten, tek kişilik yerimi bir turist kafilesine bırakarak bu güzel mekandan ayrıldım. Ama evet, daha detaylı gezmek isterim.
Kemer'e vardığımda bir sonraki günün programının Demre ve Kekova olduğunu öğrendim. Bu ne hoş bir sürpriz böyle....
Tarihi Andrake limanından teknemize binip demir alıyoruz. Sakin bir koyda deniz molası vereceğiz.
Fevkaladenin de fevkinde bir grupla beraberim.
18 Mayıs tarihinde denize girildi.
Ancak deniz kabarıyor. Büyük olasılıkla Batık Şehri göremeyeceğiz.
Biz de planda olan Kaleköy'e yanaşıyoruz. Ben yine tam yerime düştüm....
Bu mekanın sahibi her gelenden şapka ve bayrak toplayarak zengin bir koleksiyon oluşturmuş.
Çok keyifli bir öğlen yemeğinden sonra ufak bir grup kaleye doğru yürüyüş yaptı.
Neler gördü, neler yaşadı kim bilir.
Benim bu "döküntü" merakım hiç bitmeyecek galiba.
Deniz de fena halde homurdanmaya başlamış.
Bakir, el değmemiş, olduğu gibi kalabilmiş. Şimdilik mi acaba??
Kale duvarları.
Belli ki hayat var içinde.
Bunda olduğu gibi.
Bunu bilemedim. Gönül nefes almasını istedi.
Bir taraftan aşırı sıcak, diğer taraftan sürekli kabaran deniz.. Tekrardan aşağı inip grupla buluşma vakti.
Grubun keyfi yerinde :) Kahve falı bile bakılmış....
Ama vakitlice dönelim artık.
Bir başka sakin koyda bir deniz molası daha verdikten sonra tekrardan limana vardık.
İstikamet Kemer, ÇiğdemHan Pansiyon; güzel bir akşam yemeği, bol sohbet; bol kahkaha. Yarın yine bir macera dola başka rotaya doğru yola devam.
İyi kalın, sağlıkta kalın.
Datça'dan çıkıp arabamla sahili takip ederek Kemer'e kadar gideceğim. Kaş-Kemer arasında görmediğim o kadar çok yer var ki. Bunca zamandır erteleyerek çok ayıp etmişim.
Yolu iki aşamada almaya karar verdim. Artık yoruluyorum !!
Datça'dan önce Dalaman'a gittim. Yol 2.5 saat sürüyor. Orada yerleşmiş olan ana yadigarını alarak Dalyan'a döndük. Dalyan bana her zaman boyut değiştirten bir yer olmuştur. Hele ki kaya mezarları.
Dalyan Kanalı'na bakan ihtişamlı kaya mezarları İ.Ö. bin yılından beri var olan geleneğin devamı. Cepheleri tapınak şeklinde oyulmuş sülale mezarları olup, İ.Ö. dördüncü yüzyılda yapıldığı bilinmekte.
Kaunos'taki antik yerleşim bölgesinin tamamını görebilmek için mutlaka dik bir dağın tepesinde bulunan kaleye çıkmak gerekir. Bu kaleden, kilise, hamam, tapınak, tiyatro, surlar, kaya mezarları ve İztuzu rahatlıkla görünmekte.
Ama ilk fotoğraf, sadece benimle beraberken bira içen anne yadigarına ait olacak.
Ne kadar güzel köşeler var ülkemizde. Akıllara ziyan yerler.
Yemeğimizi yedikten sonra kumsala değil de, sazlıklara doğru bir de tekne turu yaptık. Kaptanımız özellikle o rotayı tercih etti. Bulunduğumuz saat itibarıyla saz bülbüllerinin "coştuğu" anlarmış.
Tekneden fotoğraflarla devam.
Sanki burada unutulmuş gibi.
Sazlıklardan havalanıp.....
Sanki bu iskeleye konan saz bülbülleri gibi.
Bu fotoğraflarlarla Dalyan'a hoşça kal deyip Dalaman'a gecelemek üzere geri dönüyoruz.
Bir gün sonra da istediğim yollardayım.
O güzelim Kalkan ne hale gelmiş??? Dağların tepelerine ev kondurmanın anlamı nedir acaba? Bir bilen varsa, açıklarsa gerçekten çok sevineceğim.
Tabii Kaş ta hızını alamamış. Aldırmayacağım diyorum, ama fena halde içime dokunuyor.
Yolda karşıma çıkan tabiat güzellikleri karşısında, sıra size ne zaman gelecek acaba diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım... Belki de bol bol fotoğraf çekmem bu yüzdendir. Bir belge niteliğinde olsun istiyorumdur.
Koylar, kumsallar, farklı bir mavi.
Minik marinalar
Güzeller güzeli akarsular arasından ve keskin virajlı yollardan geçerek Demre'ye geldim.
Noel Baba ziyaret edilecek.
Mayıs ayında olmamıza rağmen hatırı sayılır turist kafileleri var. Aman gelsinler... Sakın gelmemezlik etmesinler.
İ.S. 3cü yüzyılın ikinci yarısında Patara'da doğup Myra'da (Demre) piskoposluk yapmış olan Aziz Nikolaous'un saygın dini kişiliği ölümünden sonra aziz mertebesine ulaşmasını sağlar.
Aziz Nikolaos Kilisesi ise, Bizans sanat tarihinin önemli bir anıtı, mimari üslubu ve süslemesiyle de Orta Bizans döneminin en seçkin örneği. İ.S. 5ci yüzyılda Myra'nın Likya eyaletinin başkenti, Myra Başpiskoposunun da Anadolu'nun ikinci büyük din otoritesi olması, Aziz Nikolaous'un ölümünden sonraki yıllarda şehrin saygınlığının artmasında önemli bir rol oynar. Myra halkı, Aziz'in vefatı sonrasında onun adına önce bir anıt, daha sonra da bir bazilika inşa eder. Depremler ve şehre yapılan akınlar sayesinde bazilika çok hasar görse de, sürekli olarak yeniden inşa ettirilerek bugünkü halini alır.
Bir daha nasılsa gelirim diye düşünerekten, tek kişilik yerimi bir turist kafilesine bırakarak bu güzel mekandan ayrıldım. Ama evet, daha detaylı gezmek isterim.
Kemer'e vardığımda bir sonraki günün programının Demre ve Kekova olduğunu öğrendim. Bu ne hoş bir sürpriz böyle....
Tarihi Andrake limanından teknemize binip demir alıyoruz. Sakin bir koyda deniz molası vereceğiz.
Fevkaladenin de fevkinde bir grupla beraberim.
18 Mayıs tarihinde denize girildi.
Ancak deniz kabarıyor. Büyük olasılıkla Batık Şehri göremeyeceğiz.
Biz de planda olan Kaleköy'e yanaşıyoruz. Ben yine tam yerime düştüm....
Bu mekanın sahibi her gelenden şapka ve bayrak toplayarak zengin bir koleksiyon oluşturmuş.
Çok keyifli bir öğlen yemeğinden sonra ufak bir grup kaleye doğru yürüyüş yaptı.
Neler gördü, neler yaşadı kim bilir.
Benim bu "döküntü" merakım hiç bitmeyecek galiba.
Deniz de fena halde homurdanmaya başlamış.
Bakir, el değmemiş, olduğu gibi kalabilmiş. Şimdilik mi acaba??
Kale duvarları.
Belli ki hayat var içinde.
Bunda olduğu gibi.
Bunu bilemedim. Gönül nefes almasını istedi.
Bir taraftan aşırı sıcak, diğer taraftan sürekli kabaran deniz.. Tekrardan aşağı inip grupla buluşma vakti.
Grubun keyfi yerinde :) Kahve falı bile bakılmış....
Ama vakitlice dönelim artık.
Bir başka sakin koyda bir deniz molası daha verdikten sonra tekrardan limana vardık.
İstikamet Kemer, ÇiğdemHan Pansiyon; güzel bir akşam yemeği, bol sohbet; bol kahkaha. Yarın yine bir macera dola başka rotaya doğru yola devam.
İyi kalın, sağlıkta kalın.